Yazar: Dr. Öğr. Üyesi Merve Arbak
Grev hakkı, Anayasa ile güvence altına alınan temel sosyal haklardan bir tanesidir1. Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünün 54. maddesinde grev hakkı, “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler” ifadeleri ile yasal dayanağa kavuşturulmuştur. Anayasa’nın söz konusu hükmünden, grev hakkının sadece işçilere tanındığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, kamu görevlileri veya bağımsız çalışanlar grev hakkından faydalanamamaktadırlar.
Anayasa’da olduğu gibi Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda da grev hakkının sadece işçilere tanındığına ilişkin benzer bir hüküm yer almaktadır. Kanunun 58. maddesi, “İşçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarına grev denir” ifadeleri ile bu durumu desteklemektedir.
Grev hakkı, hak sahibi olan işçiye, diğer işçilerle birlikte işi bırakma, grev süresi içinde çalışmaktan kaçınabilme ve grevin sona ermesi halinde işine tekrar başlayabilme hak ve yetkisi verir2. Zira her hakkın kullanımında olduğu gibi grev hakkının kullanımı da hak sahibine, belirli bir çerçevede bu haktan yararlanma ve hakla bahşedilen yetkileri kullanma imkânı vermektedir3.
Grevin bir hak olarak tanınması, hukuk düzeni tarafından, hukukun çizdiği sınırlar içinde korunmasını gerektirir. Söz konusu koruma, işçinin grev süresince iş görme borcunu yerine getirmemesini meşrulaştırmıştır4. İş Hukuku’nda kural olarak işçi, asli borcu olan iş görme borcunu yerine getirmek durumundadır. Aksi halde işverenin, iş sözleşmesini haklı nedene dayanarak feshedebilme imkânı doğar. Grev hakkının hukuk düzeni tarafından korunması tam da bu noktada karşımıza çıkmaktadır. İşçinin grev hakkını kullanarak iş görme borcunu belirli bir süre yerine getirmemesi, işverenin iş sözleşmesini feshetmesine engel olmaktadır. Zira işçilerin, grev hakkını kullandıkları süre boyunca, iş sözleşmesinden doğan borçları askıdadır5. İşçilerin grev süresince, isteklerini elde etmek amacıyla, iş görme borcunu geçici bir süre ile ifa etmeme hakkına sahip olmaları karşısında, işverenin de grev süresince işçilere ücret ödeme borcu yoktur. Diğer bir deyişle grev süresince işçinin iş görme borcunun askıda olması karşısında, işverenin ücret ödeme borcu da askıdadır. Açıklanan nedenlerle belirtmek gerekir ki grev hakkı, çalışma ilişkilerindeki ahde vefa ilkesine bir istisna teşkil etmektedir6.
Grev hakkının hukuki niteliğini belirlemek oldukça güçtür. Hukukumuzda sadece işçiler açısından tanınmış olan grev hakkı, hem bireysel hem de toplu bir eylemi ifade etmektedir.
İşçiler, grev hakkını tek başlarına kullanamazlar. Greve karar verme yetkisi, toplu iş uyuşmazlığının tarafı olan sendikalara aittir7. Söz konusu durum, grev hakkının kolektif bir hak veya toplu bir eylem olmasından kaynaklanmaktadır. Konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında “Grev hakkı nitelikçe işçilere teker teker tanınabilecek bir hak değildir. Çünkü grev dahi toplu iş sözleşme gibi işçiler yönünden bir toplumun ortada bulunmasını zorunlu kılar” ifadelerinin kullanıldığı görülmektedir8.
III. Grev Hakkının Amacı
Grev hakkının öncelikli amacı, çalışma ilişkisi içinde işçilerin isteklerini işverene kabul ettirmeleri ve işverenle anlaşma sağlanmasıdır. Diğer bir deyişle grev hakkı, işçi ve işverenler arasında ortaya çıkmış olan uyuşmazlıkların çözümlenmesi amacıyla kullanılır11.
IV. Grev Hakkının Anlamı ve Fonksiyonu
Grev hakkının işveren nezdinde bir anlam ifade etmesi, esasen işverenin bir zarara uğramasını veya zarara uğrama ihtimali ile karşılaşmasını da beraberinde getirmektedir. Zira işyerini ya da işvereni bir zarara uğratmayan veya zarara uğratma ihtimali olmayan bir grev anlamsız olacaktır13. Grevin başarıya ulaşma ihtimali, işyerinde faaliyetin durması ve işlerin aksaması sonucu meydana gelecek olan zararın ağırlığı ile doğru orantılıdır. Açıklanan nedenlerden dolayı işveren, grevin yol açtığı veya açacağı zararların tazminini işçiden talep edememelidir. Öte yandan işveren, grev sırasında uğradığı zararın farkında olup, işçilerin isteklerini yerine getirmeye çalışır14. Söz konusu durum, grev hakkının fonksiyonunu ifade eder.
Grev hakkı kamu düzeni ile yakından ilgili bir hak olması sebebiyle, feragati mümkün değildir. Grev hakkından vazgeçilemez ve grev hakkından vazgeçildiği yönündeki sözleşme hükümleri geçersizdir15. Söz konusu durum Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 66. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. İlgili Kanun hükmüne göre, “Toplu iş sözleşmelerine ve iş sözleşmelerine, grev hakkı veya lokavttan vageçilmesine veya ilişkin bunların kısıtlanmasına dair konulacak hükümler geçersizdir”.
VI. Sonuç
Grev hakkının, hak sahiplerine tanınması, demokratik ve sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Grev hakkı birçok uluslararası sözleşmede düzenlenmiş olmasına karşın, hukukumuzda halen yeterli düzeyde korunmamakta ve grev hakkına ilişkin eleştirilmesi gereken hususlar bulunmaktadır.
KAYNAKÇA