ÖZEL HUKUK
1. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2021/10834 E., 2021/14896 K. numaralı 25.10.2021 tarihli kararında 4857 sayılı İş Kanunu’nun 59. maddesi gereğince iş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücretin niteliğinin “ücret” olduğu vurgulanarak, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden ödenmesi gerektiğine karar verilmiştir. Kanunun aynı maddesinin birinci fırkasının son cümlesinde ise kullanılmayan yıllık izinlere ilişkin ücrete yönelik zamanaşımının iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlayacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıca işçi alacaklarında uygulanacak zamanaşımı süresinin TBK m. 146’da düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresi olmadığı, hizmet sözleşmesine göre çalışanların dönemsel edimlerinin TBK m. 147/b.1’e göre 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu; 12.10.2017 tarihli 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’na eklenen ek m. 3’e göre yıllık izin ücretinin 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2021/7491, K. 2021/6748 numaralı kararında, babanın vefatının ardından torunu ile kişisel ilişki kurulmasını talep eden babaanne ile çocuk arasında uygun süreli kişisel ilişki düzenlenmesi gerektiğine karar vermiştir. Kararda, olağanüstü halin mevcut olduğunun kabul edilmesi gerektiği; davacının, torununu görmek ve onunla uygun kişisel ilişki kurmak, torun sevgisini tatmak ve çocuğa da bu sevgiyi vermek hakkı olduğu; kişisel ilişki tesis edildiğinde çocuğun huzurunun tehlikeye gireceğine ve davacının bu hakkını amacına aykırı kullanacağına dair dosyada delil bulunmadığı; alınan sosyal inceleme raporunun da kişisel ilişkinin kurulması yönünde görüş bildirdiği; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 3. ve 6. maddelerinin idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngördüğü, ancak çocukların üstün yararını gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine de karar verilmesinin mümkün olduğu; davacı ile torunları arasında, çocuğun eğitim durumunu aksatmayacak, bedeni ve fikri gelişimini olumsuz etkilemeyecek ve davalı annenin velayet görevini gereği gibi yerine getirmesine engel olmayacak şekilde kişisel ilişkinin düzenlenmesinin uygun olduğu yönünde karar verilmiştir.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1049 E.,2021/799 K. sayılı kararında davacıların ve davalıların çocuklarının basket maçı oynadıkları sırada davalıların çocuğu …’nin dirseğinin davacıların çocuğu ...'ın gözüne geldiği, ….’ın gözünden yaralandığı, tedavi gördüğü olayda, davacının TMK m. 369’dan kaynaklanan aile başkanının sorumluluğu kapsamındaki tazminat isteğinin reddine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Kararda, ev başkanının ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumlu olduğu ifade edildikten sonra; hakim tarafından, yasada belirlenmiş olan aile başkanının bu denetim ve gözetim görevini yerine getirip getirmediğini olayın somut koşullarının dikkate alınarak, objektif olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Devamında, ev başkanının gerekli özeni gösterip göstermediği hususu tespit edilirken olayın somut koşullarının hesaba katılması gerektiği; anne ve babanın, gözetime muhtaç çocuğun, üçüncü bir kişiye vermiş olduğu zarardan müteselsilen sorumlu olup ev başkanının (davalıların), TMK m. 369’un kendisine yüklediği sorumluluktan kurtulabilmesi için, maddenin öngördüğü objektif özen ödevini yerine getirmiş, maddedeki ifadeyle; "Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur." hükmü gereğince gözetim altındaki küçüğe nezaret ettiğini ispat etmiş olması gerektiği belirtilerek, oyun oynama hakkının çocuklar için vazgeçilmez bir hak olduğunu, eldeki davada ev başkanı olan davalıların, gözetimi altında bulunan oğlunun vazgeçilmez oyun oynama hakkı kapsamında kalan ve genelde tehlike yaratmayan bir oyunu oynaması sırasında beklenmedik bir hareketten doğan zarardan sorumlu olmamaları gerektiği ve tazminat ödemekle yükümlü tutulmalarının doğru görülmediği, davalıların objektif özen sorumluluğunu yerine getirmediğinin söylenemeyeceği ifade edilmiştir.
4. 7343 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair düzenleme yapılmış ve ilgili Kanun’a yeni hükümler eklenmiştir. Buna göre, 5395 sayılı Kanun m. 41’den sonra gelmek üzere başlığı ile birlikte Dördüncü Kısım ve madde eklenmiş, mevcut Dördüncü Kısım, Beşinci Kısım olarak teselsül ettirilmiştir. 7343 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 182. maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere “Mahkeme, kararında kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerinin yerine getirilmemesi hâlinde, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayetin değiştirilebileceğini ihtar eder” hükmü eklenmiştir. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesine “Velayet kendisine bırakılan ana veya baba, kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilir. Bu husus kişisel ilişki kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir.” hükmü eklenmiştir.
5. 4 Aralık 2021 tarihinde yayınlanan Genelge ile “Made in Türkiye” ibaresinin kullanılacağı bildirilmiştir. Genelge’ye göre; "Türkiye" ibaresi Türk milletinin kültür, medeniyet ve değerlerini en iyi şekilde temsil ve ifade etmektedir. Bu kapsamda ihraç ürünlerimizde "Made in Turkey" yerine "Made in Türkiye" ibaresi kullanılmaya başlanarak, ülkemizin uluslararası ticarette gururu olan ürünlerimiz "Türkiye" ibaresi ile tanıtılmış ve tüm dünya ile buluşturulmuştur. Bundan sonra da her alanda Devletimiz ve milletimizin binlerce yıllık birikiminin "Türkiye" markası altında temsili hedeflenmektedir. Bu çerçevede, "Türkiye" markasını güçlendirme çalışmaları kapsamında; başta diğer devletler ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla resmi ilişkilerde olmak üzere, her türlü faaliyet ve yazışmalarda "Turkey", "Turkei", "Turquie" vb. ibareler yerine "Türkiye" ibaresinin kullanımı konusunda gerekli hassasiyet gösterilecektir.”
KAMU HUKUKU
Anayasa Mahkemesi (AYM) Kararları
1. AYM, Erol Eşrefoğlu başvurusunda (B. No: 2018/23111) gözaltı tedbirinin hukuki olmaması ve AYM’nin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Gözaltı tedbirine ilişkin şikâyet, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur. AYM 12/6/2018 tarihinde yaptığı inceleme sonunda AY m. 36 ile güvence altına alınan gerekçeli karar ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine, gerekçeli karar hakkının ihlaline ilişkin sonuçların ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılması için -(kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin yerine bakan- Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2006/16) gönderilmesine karar vermiştir (Erol Eşrefoğlu ve Hüseyin Kayapalı, B. No: 2015/964, 12/6/2018, §§ 62-80). Derece mahkemelerince infazın ertelenmesinin uygun görülmediği dönemde başvurucunun hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temelinin bulunduğu anlaşıldığından başvurucunun iddialarına ilişkin olarak açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir.
2. AYM, Gülsüm Kestaneci başvurusunda (B. No: 2018/7477) mülk sahibi olunması esas alınarak idari para cezası verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Başvurucu; kabahate konu arazinin tarla vasfını kaybettiği belirtilen dönemde yurt dışında bulunduğuna ilişkin pasaport kayıtlarını yargı makamlarına sunduğu hâlde kendisinin işlemediği bir fiilden sorumlu tutulduğunu, yargılama süresince delillere etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkeme tarafından suç isnadı altındaki başvurucunun salt belirli bir statüde (mülkiyet hakkı sahibi) olması nedeniyle cezalandırılarak otomatik olarak suçlu konumuna düşürüldüğü sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucuya savunma imkânı tanınmış olması da masumiyet karinesinin ihlalini telafi etmemiştir. Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.
3. AYM, Hilal Erdaş başvurusunda (B. No: 2018/27658) müşterek çocuğun velayetinin ebeveyn tarafından ortak kullanımına karar verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Başvurucu; mevzuatta velayetin ortak kullanımına ilişkin açık bir düzenlemenin olmadığını, Yargıtay’ın içtihadı kapsamında uygulandığını ancak ortak velayete tarafların birlikte talep etmesi ve çocuğun üstün yararına aykırı olmaması hâlinde hükmedilebileceğini belirtmiştir. Kendisinin ve davalı babanın yargılamanın hiçbir aşamasında velayeti ortak kullanmaya dair bir talebinin olmamasına rağmen BAM Dairesinin tarafların görüşünü almadan dosya üzerinden ortak velayete karar verdiğini, bu kararın uygulanabilir olmadığını vurgulamıştır. Başvurucunun ortak velayet uygulamasını kabul etmediği ve açıkça bu uygulamaya itiraz ettiği, davalı babanın da velayetin ortak kullanımına ilişkin açık bir talebinin mevcut olmadığı görülmüştür. Ortak velayetin çocuğun üstün yararına olup olmadığı hususunda somut olayın koşulları dikkate alınarak yeterli bir incelemenin ve değerlendirmenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği anlaşılmakla Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
4. AYM, Mehmet Alanç ve Diğerleri başvurusunda (B. No: 2017/15462) kamu görevlisi olan başvuruculara katıldıkları bir toplantı nedeniyle uyarma cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasını incelemiştir. Olayların meydana geldiği tarihlerde Siirt Kasaplar Deresi mevkiinde, aileleri tarafından teslim alınmayan ya da aileleri belirlenemeyen PKK terör örgütü mensuplarının bulunduğu iddia edilen toplu mezarların usulüne uygun olarak açılması talebiyle bir süredir eylemler yapılmaktadır. 28/3/2015 tarihinde anılan bölgede tekrar bu konuda basın açıklaması yapılmıştır. Başvurucular da bu basın açıklamasına sendika veya dernek yöneticisi ya da üyesi sıfatlarıyla katıldıklarını belirtmiştir. Başvurucular hakkında söz konusu toplantıya katıldıkları gerekçesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (A) bendinin (e) alt bendi uyarınca devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmaktan uyarma cezası verilmiştir. Başvurucuların bizzat terör örgütü propagandasına katıldıkları ya da şiddet eylemlerinde bulundukları tespit edilememiştir. Mahkemeye göre “Başvurucu Mehmet Alanç dışında öğretmen olan diğer başvurucular toplantıdan PKK terör örgütünün propagandası hâline dönüşmeden ve şiddet olayları yaşanmadan ayrılmıştır”. Bu sebeple Mehmet Alanç'ın bir disiplin cezası ile cezalandırılması şeklindeki müdahalenin somut olayın koşullarında zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği kanaatine ulaşılmıştır, başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde öngörülen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir. Diğer başvurucular Serdar Batur, Turgut Tetik ve Mehmet Şirin Bulğa'nın Anayasa'nın 34. maddesinde öngörülen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
5. AYM, Ahmet Devlethan başvurusunda (B. No: 2018/11772) başvurucunun görevlendirilme işlemleri nedeniyle özel hayatının gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Söz konusu olayda müdürlük kadrosuna atanmak için İdareye başvuruda bulunan başvurucu, atama başvurusunun kabul edilmemesinin ardından İdare Mahkemesine dava açmıştır. Mahkeme İdarenin işlemini iptal etmiş ve bunun sonucunda başvurucu, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’ne atanmıştır. Fakat başvurucu atama işleminin ardından sadece 6 gün sonra Fen İşleri Müdürlüğüne atanmış, bu atanma işlemini de İdare Mahkemesine taşımıştır ve Mahkeme, yargı kararını etkisiz kılma sonucunu doğurduğu için ikinci atama işleminin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Fakat Mahkeme’nin kararına karşın başvurucu fen işleri müdürlüğü görevini yapmaya devam etmiş ardından da geçici olarak kademedeki büro başkan danışmanı olarak görevlendirilmiştir. Başvurucu fen işleri müdürüyken büro başkan danışmanı olarak görevlendirilmesinin kendisini cezalandırılma amacı taşıdığını iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu görevlendirme süresinin ve konusunun belirtilmediğini de söylemiştir. AYM yukarıda özetlenen mesleki hayatta yaşanan olayı AİHM kararlarına da atıfta bulunarak özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında değerlendirmiştir. AYM’nin de atıfta bulunduğu AİHM içtihadına göre, mesleki hayat özel hayat kavramı dışında tutulamaz. AYM kararında, idarenin atama ve görevlendirme konusunda belirli bir takdir yetkisinin bulunduğunu ancak bu takdir yetkisinin keyfi kullanılmadığının idare ve yargı mercileri tarafından yeterli gerekçelerle açıklanması gerektiğini ifade etmiştir. Gerekliliği açıklanmadan yapılan işlemlerin temel haklara ağır bir müdahale teşkil ettiğini ifade eden AYM, idarenin başvurucu hakkında tesis ettiği işlemlerin yargı kararlarını etkisiz kılma niteliğinde olduğunu da tespit ederek başvurucunun Anayasanın 20. Maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
6. AYM, Ahmet Batur başvurusunda (B. No: 2018/20182), başvurucunun AY m. 42’de güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi olan başvurucu, şahsi sosyal medya hesabından “Yıldız Teknik Üniversitesi’ni [M] mi yönetiyor” başlıklı bir haberi paylaşmış, ardından Üniversite yönetimi tarafından başvurucuya disiplin soruşturması açılmıştır. Yapılan disiplin soruşturması sonucunda başvurucuya, yükseköğretim kurumu personelinin kurum içinde ya da dışında şeref ve haysiyetini zedeleyen eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle bir hafta yükseköğretim kurumundan uzaklaştırma disiplin cezası verilmiştir. Başvurucu disiplin cezasının ardından işlemi iptali talebiyle idare mahkemesinde dava açmıştır. Davayı inceleyen 11. İdare Mahkemesi hukuka uygunluk bulunmadığı kanaatiyle disiplin cezası işleminin iptaline karar vermiştir. Üniversite Rektörlüğünün istinaf talebi üzerinde dava dosyasını inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, istinaf talebini kabul ederek ilk derece Mahkemesinin kararını kaldırmış ve disiplin cezasında hukuka aykırılık olmadığına hükmetmiştir. Başvurucunun eğitim hakkında yönelik müdahalenin ifade özgürlüğü ile de bağlantılı olduğunu vurgulayan AYM, öğrencilerin okul dışındaki ifade ve eylemlerine disiplin amacıyla müdahale imkânının oldukça dar olduğunu ve eğitimin derecesi arttıkça öğrencinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin azalmasının zorunluluğundan söz etmiştir. AYM kararında üniversitelerin niteliğine dair önemli tespitlerde bulunmuştur. Üniversiteleri özgür düşünce ve eleştirel aklın beşiği olarak gören AYM, üniversitelerde farklı düşüncelere sahip öğrencilere daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerektiğini ifade etmiş ve söz konusu olayda başvurucuya bu hoşgörünün gösterilmediğini, başvurucunun eğitim hakkına gerçekleştirilen müdahalenin zorunlu bir amaç taşımadığını ve orantılılık ilkesine aykırılık teşkil ettiğini tespit ederek Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
7. AYM Behzet Çakar ve Diğerleri (B. No: 2019/2333) başvurusunda Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesinin hukuki olmadığını belirterek başvuruculardan birisi olan Behzet Çakar’ın kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmemesinin daha önce verilen ihlalin devam ettiği anlamına geldiğini vurgulayan AYM, başvurucunun bir temel hakkı ile alakalı olarak daha önceden vermiş olduğu ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ile ilgili bir inceleme gerçekleştirmiştir. Derece mahkemelerinin AYM’nin vermiş olduğu ihlal kararı üzerine yeniden yapılacak yargılamalarda önceki kararın kaldırılması hususunda takdir yetkisinin bulunmadığı ve ihlal kararında belirtilen doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak ve ihlal kararında belirtildiği üzere önceki kararı kaldırmak zorunda olduğunu belirten AYM, derece mahkemesinin AYM’nin başvurucu hakkında önceden vermiş olduğu adil yargılanma hakkının ihlaline yönelik kararın doğrultusunda hükmün ortadan kaldırılması gerekirken dayanağı kalmayan hükme bağlı tutarak özgürlüğün kısıtlanmasının devam ettirmesini, Anayasa’nın 19.maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına hukuka aykırı bir müdahale olarak değerlendirmiştir.
8. AYM, Umut Öztürk başvurusunda (B. No: 2017/37079), istinaf yolu açık olduğu halde kararın kesin olarak verilmesinden dolayı kanun yoluna başvuru imkanının ortadan kaldırılması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve diğer bazı anayasal hakların ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, mahkemeye erişim hakkı açısından oyçokluğuyla diğer ihlal iddiaların açısından da oybirliğiyle, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur. Bireysel başvuruya konu olan olayda, ilk derece mahkemesi istinaf yolunun açık olmasına rağmen kararını “kesin olarak” vermiştir. İstinaf yolunun açık olmasına rağmen Mahkeme kararının kesin olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu da verilen bu karar doğrultusunda istinaf yoluna başvurmadan, AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştur. AYM’ye göre, “ilk derece/istinaf mahkemesi kararında kararın kesin olduğu ifadesinin bulunması kanunen tanınmış üst kanun yoluna başvuru hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Kararın kesin olduğunun belirtilmiş olması başvurucunun yanılgıya düşmesine yol açma potansiyeline haiz ise de – varsa- başvurunun kanuni hakkını zedelememektedir. Kaldı ki 6100 sayılı Kanun’da istinaf/temyiz dilekçesinin reddine ilişkin kararlara karşı istinaf/temyiz imkânı getirilirken alt derece mahkemelerinin kararın kesin olduğuna dair vardıkları yargının üst derece mahkemesince hukuki denetimden geçirilebilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla kararın kesin olduğu şerhinin varlığı tek başına üst derece mahkemesini etkili bir başvuru yolu olmaktan çıkarmadığı gibi Anayasa Mahkemesini de üst derece mahkemesi yerine kaim etmemektedir.” AYM üyelerinin bu gerekçeyle ve oyçokluğuyla vermiş olduğu başvuru yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemezlik kararına üç üye katılmamış ve karşı oy vermiştir. Üç üyenin karşı oy gerekçesi şu şekildedir: “Kendi kusuru olmaksızın yasal yollara müracaat noktasında yaşanan müphem durumlar tarafları olumsuz yönde etkilememelidir. Bu dosyada olduğu gibi başvurucunun mahkeme kararına itimat edip kararın kesinleştiği inancıyla bireysel başvuru yolunu tercih etmesi sonucunda verilen başvuru yollarının tüketilmediğine dayandırılan kabul edilemezlik kararı ile tüm hukuk yolları sona erdirilmektedir. Zira artık geçmiş olan yasa yollarına müracaat süresinin ihyası mümkün değildir.” Ayrıca karşı oy yazısında müracaat sahibinin kamun makamlarınca yanıltıldığı durumlarda oluşabilecek külfetin başvurucu üzerinde bırakılmamasını öngören bireysel başvuru kararlarının da bulunduğuna dikkat çekilmiş, 2018/34309 sayılı bireysel başvuru kararına atıfta bulunulmuştur.
9. AYM, Yasin Şimşek başvurusunda (B. No: 2017/37390) başvurucunun iş akdinin feshedilmesine karşı açtığı davanın İdare Mahkemesince süre aşımı yönünden reddedilmesini, mahkemeye erişim hakkına kanunilik unsuru taşımayan bir müdahale olarak görmüş ve başvurucunun Anayasa’nın 36.maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Mahkeme’ye göre, “müdahalenin kanuna dayalı olması iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir.” Ayrıca mahkemeye göre İdare Mahkemesi’nin iş akdinin feshedilmesine karşı açılan davanın açık kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlaması, adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) Kararları
10. İHAM, Turan ve diğerleri/Türkiye başvurusunda (B. No: 75805/16) 427 başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. 24 Ağustos 2014’te 2,847 hakim ve savcı HSYK tarafından 667 sayılı KHK’nin 3. Maddesine dayanarak ihraç edilmiş, haklarında başlatılan soruşturmada, ihraç kararı ve kimilerinin ByLock uygulamasını kullanıyor olması dikkate alınmıştır. Olay esnasında sıradan hakimler ile savcılar ya da Yargıtay veya Danıştay yargıcı olan başvurucular hakkında; darbe girişiminde bulunan yasadışı örgüt (FETÖ/PDY) üyeliği şüphesiyle ve suçüstü kavramının makul olmayan bir şekilde genişletilmesiyle tutuklu yargılama kararı verilmiştir. İHAM, hükümetin iç hukuk yollarının tüketilmediği, mağdur statüsünün bulunmadığı ve başvuru hakkının suistimal edildiği yönündeki itirazlarını reddetmiş ve İHAS m. 5/1’in ihlal edildiğine karar vermiştir.
11. İHAM, Savran/Türkiye başvurusunda (B. No: 57467/15) sınır dışı edilen başvurucunun özel yaşama saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiş ve olayda işkence yasağı ihlali bulunmadığı kanaatine varmıştır. Paranoid şizofreni teşhisi konulmuş bir Türkiye vatandaşı olan başvurucu, 1991 yılından itibaren yaşamını Danimarka’da sürdürmüştür. 2008 yılında darp suçundan hüküm giymiş ancak akıl hastalığı sebebiyle cezadan muaf tutularak hakkında adli psikiyatrik gözetim kararı verilmiştir. 2009 yılında hakkında alınan yeniden girişini kalıcı olarak yasaklayan sınır dışı kararı başvurucunun itirazı sonucunda akıl hastalığı sebebiyle bozulmuştur. Bu karar Yüksek Mahkeme tarafından bozulmuş ve başvurucu temyiz başvurusunun reddedilmesi üzerine Türkiye’ye sınır dışı edilmiştir. Paposhvili eşik testini somut olaya uygulayan Mahkeme, başvurucunun sınır dışı edilmesi halinde sağlık durumunda ciddi, hızlı ve geri dönüşü olmayan bir düşüşün gerçekleşeceği ve bu durumun yaşam süresinde önemli bir azalmaya ya da yoğun ıstıraplara sebep olacağı yönünde bir gösterge bulunmadığından; İHAS m. 3’ün ihlal edilmediğine karar vermiştir. Ancak “yerleşik göçmen” olan başvurucunun hayatını 6 yaşından itibaren Danimarka’da kurmuş olmasının, sınır dışı kararına kadar olan 6 yıllık süreç içerisinde mental sağlığındaki iyileşmenin ve tekrar suç işleme riskinin dikkate alınmaması sebebiyle İHAS m. 8’in ihlal edildiğine karar vermiştir.
12. İHAM, Mucha/Slovakya başvurusunda (B. No: 63703/19) tarafsızlık ilkesine aykırılık sebebiyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucunun yargılanması, kendisiyle birlikte işlenen suç fiilleri sebebiyle suç ortaklarını daha önce mahkûm eden bir mahkeme tarafından yürütülmüştür. Mahkûmiyet kararı deliller sebebiyle değil, ceza uzlaşması pazarlığı yoluyla ve sanıkların ifadelerine dayanarak verilmiştir. Başvurucunun suç fiilleri tanımlanırken, önceki davaya da atıfta bulunulmuştur. Aynı olay ya da konu bağlamında daha önce karar vermiş yargıcın katılımının tarafsızlık ilkesi açısından değerlendirilmesi İHAM tarafından Meng/Almanya (B. No: 1128/17, 16 Şubat 2021, §§ 42-52) başvurusunda yapılmış ve objektif ölçütler belirlenmiştir. Bir yargıcın aynı suçla ilgili daha önce kararlar vermiş olması, kendi içinde tarafsızlığına ilişkin korkuları haklı çıkaracak şekilde değerlendirilemez. Bununla birlikte, önceki kararın birkaç kişi tarafından işlenen bir suçta sonradan yargılanan kişinin rolünün ayrıntılı bir değerlendirmesini zaten içerdiği ve özellikle önceki kararın belirli bir kategorizasyonu içerdiği durumlarda, yargıcın tarafsızlığına ilişkin bir sorun ortaya çıkar. Somut olayda önceki davada sanıklar hakkında verilen karar, başvurucunun suçluluğu kanıtlanana kadar masum sayılma hakkına zarar vermektedir ve başvurucunun tarafsızlığa ilişkin şüphelerinin nesnel olarak haklı koşulları mevcuttur. Mahkeme, İHAS m. 6/1’in ihlal edildiğine karar vermiştir.
13. İHAM, Baljak ve Diğerleri/Hırvatistan başvurusunda (B. No: 41295/19) akrabaları zorla kaybedilen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi sebebiyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucuların akrabaları, Hırvat askerleri tarafından bilinmeyen bir yere götürülmüş ve yıllar sonra cesedi toplu bir mezarda bulunmuş, kafasında vurulma izi olduğu fark edilmiştir. Yerel mahkemeler, söz konusu ölümünden Devletin sorumlu olduğunun başvurucular tarafından kanıtlanamadığını ileri sürmektedir. Yerel mahkemelerin ret gerekçesi, davanın özel koşulları ve Mahkeme’nin İHAS m. 2 (yaşam hakkı) içtihadı göz önünde bulundurulduğunda açıkça makul olmaktan uzak bulunmuştur. İlgili eylemlerin ciddiyeti göz önünde bulundurulduğunda özellikle kabul edilemez olan bir ulaşılamaz kanıt standardı beklenerek İHAS m. 6/1 ihlal edilmiştir.
14. İHAM, Mironescu/Romanya başvurusunda (B. No: 17504/18) ikamet ettiği yerin seçim bölgesi dışında hapis cezası çeken başvurucunun oy hakkının haksız şekilde kısıtlanması sebebiyle serbest seçim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Yerleşik olmayanların ve yurtdışında görev yapan asker ve polislerin ikametgahlarından farklı bir seçim bölgesinde oy kullanabilmesi için çözümlerin bulunması, ikametgahında oy kullanmanın mevcut seçim sisteminin olmazsa olmaz şartları arasında yer almadığını göstermektedir. Mahkeme, başvurucunun durumundaki mahpusların oy kullanabilmeleri için en uygun çözümün ne olacağını belirlemek kendi görevi olmasa da farklı düzenlemelerin mümkün olduğu ve üye devletlerde de çözüm örneklerinin bulunduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Mahkeme, başvurucu durumundaki mahpusların oy kullanmasını sağlama yükümlülüğü önünde aşılamaz engeller mevcut olmadığından İHAS 1. Ek Protokol m. 3’ün ihlal edildiğine karar vermiştir.
15. İHAM, zarar gören çocuk adına büyükanne ve büyükbabasının şikayetini değerlendirdiği T.A. ve Diğerleri/Moldova Cumhuriyeti başvurusunda (B. No: 25450/20) aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Ciddi zihinsel ve fiziksel gelişim sorunları olan beş yaşındaki çocuğun tüm hayatını birlikte geçirdiği büyükanne ve büyükbabasından alınıp biyolojik babasına verilmesini konu alan davada, başvurunun çocuk adına hareket eden büyükanne ve büyükbaba tarafından yapılması, İHAS’ın bireysel başvurular başlıklı 34. Maddesi kapsamında kabul edilebilir bulunmuştur. Yerel mahkemeler tarafından çocuğun sağlığı ve esenliği için yaşamını nerede sürdürmesinin daha avantajlı olacağı ve babasıyla ilişkisine yönelik risklerin etraflıca değerlendirilmemesi; çocuğun babasıyla olan ilişkisini geliştirmesine yardımcı olacak geçiş ve hazırlık tedbirlerinin mevcut olmaması çocuğun yüksek yararının gözetilmediğini göstermektedir. Mahkeme, İHAS m. 8’in ihlal edildiğine karar vermiştir.
16. İHAM, Pal/Birleşik Krallık başvurusunda (B. No: 44261/19) gazeteci olan başvurucunun bir başka gazeteci hakkındaki yazıları ve tweetleri sebebiyle taciz suçlaması ile tutuklanması ve hakkında yürütülen kovuşturmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir. Başvurucu, müdahalenin kanunda öngörüldüğünü ve meşru bir amaç güttüğünü kabul etmektedir. Ancak, tutuklanmasının ve kovuşturulmasının tamamen gereksiz ve orantısız olduğunu ve ne polisin ne de yerel mahkemelerin 10. madde haklarını gerektiği gibi dikkate aldığını iddia etmektedir. İtibarın korunması hakkı özel yaşama saygı hakkının bir parçası niteliğindedir ancak m. 8’in gündeme gelebilmesi için kişinin itibarına yönelik saldırının belirli bir düzeye ulaşması ve hakkın kişisel kullanımına zarar vermesi gerekmektedir. “Başkalarının itibarının veya haklarının korunması” yararına demokratik bir toplumda bir müdahalenin gerekliliğini incelerken yerel makamlar tarafından ifade özgürlüğü ile arasında makul bir denge kurulması gerekir. Yerel makamlar tarafından sunulan gerekçelerin konuyla ilgili ve yeterli olmadığı değerlendirilmesinde bulunan Mahkeme, İHAS m. 10’un ihlal edildiğine karar vermiştir.
17. İHAM, Genov ve Sarbinska/Bulgaristan başvurusunda (B. No: 52358/15) 1917 Bolşevik Devrimi'nin yıldönümünde “partizanlar” anıtını spreyle boyadıkları için holiganlıktan hüküm giyen ve para cezasına çarptırılan başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucuların eylemleri, Mahkeme tarafından siyasi protesto hakkı bağlamında değerlendirilmiştir. Eylemleri, anıtta ciddi veya geri döndürülemez bir hasara yol açmamıştır, gereksiz ve saldırgan olarak nitelendirilebilecek bir davranış söz konusu değildir. Eylemlerinin amacı komünist rejim sırasında hüküm süren siyasi partinin Bulgaristan tarihinde oynadığı genel rolü kınamaktır ve derinlere kök salmış toplumsal değerlere yönelik bir küçümseme amacı taşıdığını iddia etmek mümkün değildir. Mahkeme, İHAS m. 10’un ihlal edildiğine karar vermiştir.
18. İHAM, Election Monitoring Centre (Seçim İzleme Merkezi) ve Diğerleri/Azerbaycan başvurusunda (B. No: 64733/09) başvurucu STK’nin resmi kayıtlara kaydedilmeye ve tüzel kişilik statüsünü kazanmaya yönelik talebinin tekrarlayan bir şekilde reddedilmesinin ve ilerleyen süreçlerde haksız yere feshedilmesinin örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir. İHAM daha önce önüne gelen Azerbaycan aleyhine şikayetlerde, birçoğu iç hukukta temeli olmayan idari formalitelerin yerine getirilmemesi vb. iddialarla sivil toplum örgütlerinin işleyişinin hükümet tarafından fiilen engellendiğini gözlemlemiştir. Söz konusu başvurunun diğerlerinden farklı olmadığı tespitinde bulunan Mahkeme, başvurucu STK’nin feshinin kanuni bir dayanağı olmadığına, sadece görünürde bir meşru amacı izlediğinde ve demokratik toplumda gereklilik kriterlerini karşılamadığına; İHAS m. 11’in ihlal edildiğine karar vermiştir.
19. İHAM, Yefimov ve Youth Human Rights Group (Genç İnsan Hakları Grubu) /Rusya başvurusunda (B. No: 12385/15 51619/15) Rus Ortodoks Kilisesi'ni eleştiren bir not yayımladığı için teröristler ve aşırılık yanlıları listesine eklenen ve hakkında nefret söylemi iddiasıyla kovuşturma yürütülen başvurucunun, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu yayında yer alan ifadeler şiddete, nefrete veya hoşgörüsüzlüğe teşvik etme veya kamuyu rahatsız etme niteliği taşımamaktadır ve başvurucuya karşı suç duyurusunda bulunulurken kullanılan gerekçeler m. 10 standartlarıyla uyumlu değildir. Ayrıca başvurucunun kurucuları arasında yer aldığı derneğin açık ve öngörülebilir bir yasal dayanak olmaksızın başvurucu hakkındaki suçlamalar sebebiyle feshedilmesi örgütlenme hakkının ihlali niteliğindedir. Mahkeme, m. 10 ve m.11’in m.10 ışığında her iki başvurucu adına ihlal edildiğine karar vermiştir.
20. İHAM, de Wilde/Hollanda, (B. No: 9476/19) başvurusunda pastafaryanizmin (diğer bir adıyla Uçan Spagetti Canavarı dini) Sözleşme'nin 9. maddesi kapsamında bir inanç olmadığına karar vermiştir. Davaya konu olayda başvurucu, kimlik yenileme işlemi için başına kevgir giydiği bir fotoğraf kullanmış, ancak kimlik başvurusu reddedilmiştir. İHAM yapmış olduğu incelemede pastafaryanizm dininin belirli bir tutarlılık ve ciddiyeti taşımadığından bahisle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
21. Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2020/17164 E., 2021/20457 K. numaralı bozma kararında şu hususlar incelenmiştir: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 53. Maddesinin üçüncü fıkrasına, 7242 sayılı Kanunla “…ertelenen veya” ibaresinden sonra gelmek üzere “denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da” ibaresi ve ikinci cümlesine “cezası ertelenen” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen” ibaresi eklenmiş ve kanun maddesi bu değişiklikle şu şekilde yürürlüktedir: “Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz” Madde değişmeden önce kendi altsoyu üzerinde velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri sadece hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen kişiler bakımından kullanılabilirken; yeni düzenlemeyle, denetimli serbestlikten yararlanan kişiler de bu yetkilerini kullanmaya devam edebileceklerdir. Buna göre, kanun değişikliği tarihinde denetimli serbestlik tedbiri uygulanan mahkumun, TCK m. 7’de düzenlenen zaman bakımından uygulama kuralları gereği lehe olan kanundan yararlanması ve denetimli serbestlik sırasında kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini kullanabilmesi gerekir; lehe hüküm gözetilmeden verilen karar bozmayı gerektirir.
22. Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2021/8961 E., 2021/20290 K. numaralı kararında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun Geçici 1. Maddesi gereğince; “çocuk mahkemeleri ile çocuk ağır ceza mahkemeleri bulunmayan yerlerde, bu mahkemeler kurulup göreve başlayıncaya kadar çocuklar tarafından işlenen suçlara ait soruşturma ve kovuşturmalar Cumhuriyet başsavcılığı ve görevli mahkemelerce bu Kanun hükümlerine göre yapılır”. Çocuk mahkemesi bulunmayan yerde, kovuşturmanın Asliye Ceza Mahkemesinde yapılması uygunsa da Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davanın genel esaslara göre görülüp, Çocuk Koruma Kanunun 25/1 maddesine aykırı olarak Cumhuriyet Savcısı’nın duruşmaya katılması bozmayı gerektirmiştir.
23. Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 2020/12167 E., 2021/12681 K. numaralı kararına göre 5237 sayılı TCK’nın 52/4 fıkrasında düzenlenenden farklı olarak, kararda, “taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceğinin” belirtilmesi yerine tebliğ olunan ödeme emri üzerine “belli süre içinde taksitlerden birini ödemezse, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106/3. maddesi gereğince Cumhuriyet Savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarının hapis cezasına çevrileceği, iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verileceğinin bildirilmesi” kanuna aykırıdır.
24. Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 2020/21042 E., 2021/12572 K. numaralı kararına göre suça konu uyuşturucu madde, önleme araması kapsamında, adli aramanın şartları gerçekleşmeden bulunduğundan, hukuka aykırı delilin hükme esas alınması bozmayı gerektirmiştir.
25. Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 2021/3850 E., 2021/12608 K. numaralı kararında soruşturmaya konu suç tipi, CMK'nin 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanunun 24. maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan "Basit Yargılama Usulü"ne tabi tutulmuş olsa da, 7188 sayılı Kanunun geçici 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan"01/01/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz." hükmü karşısında, kovuşturma aşamasında basit yargılama gözetilmeden verilen mahkumiyet kararı incelenmiştir. Söz konusu geçici hüküm, kovuşturma aşamasında olanlar bakımından Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olduğundan, kovuşturma aşamasında basit yargılama usulü gözetilmeden hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
26. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2019/4876 E., 2021/27788 K. numaralı kararına göre sanıkların mağduru tehdit etmek amacıyla evine ve arabasına kurşun sıkması, kanunun nitelikli tehdit ve genel güvenliğin kasten düşürülmesini ilişkin iki ayrı hükmünü ihlal ettiğinden bahisle, fikri içtima hükümleri gözetilmeden her iki suçtan da ceza verilmesi ve mala zarar verme hükümlerinin göz önünde bulundurulmaması bozmayı gerektirmiştir.
27. Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 2020/14795 E., 2021/19995 K. numaralı kararına göre sanığın hırsızlık suçunu gece vakti işleyip işlemediği konusunda şüpheye düşülmesi halinde, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözetilmeden gece vakti işlenmiş sayılması bozmayı gerektirmiştir.
28. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 2021/11969 E., 2021/18272 K. numaralı kararına göre kişinin resmi makamlara başvuracağını söylemesi, tehdit suçunu oluşturmayacağından bozmayı gerektirmiştir.
30. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 2021/14339 E., 2021/18213 K. numaralı kararına göre kovuşturmaya konu suç, kovuşturma sırasında, CMK’nin 254. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamına alınmasına rağmen, lehe kanun hükümleri gözetilmeden mahkumiyet kararı verilmesi bozmayı gerektirir.
Diğer Hukuki Karar ve Gelişmeler
31. 30 Kasım-2 Aralık tarihindeki oturumlarında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, İHAM’ın ihlal kararına rağmen Osman Kavala'nın serbest bırakılmaması nedeniyle Türkiye hakkında resmi olarak İHAS m. 46/4 uyarınca ihlal prosedürü başlattı. Komite Hükümet'e görüşlerini sunması adına 19 Ocak'a kadar süre verdi. Benzer bir ihlal prosedürü, Ilgar Mammadov/Azerbaycan örneğinde gerçekleştirilmişti. Böylelikle Bakanlar Komitesi, Sözleşme’nin 46. Maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen “İHAM’a şikâyet etme” prosedürünü tarihinde ilk kez hayata geçirmişti. Komitenin şikâyet etme kararından sonra 29 Mayıs 2019 tarihinde İHAM, Azerbaycan’ın Sözleşme’nin 46. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.” hükmünü ihlal ettiğine karar vermişti. Mahkeme’nin vermiş olduğu bu ikinci ihlal kararından sonra Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Konseyi Statüsü’nün 8.maddesinde düzenlenen “Avrupa Konseyinin, üçüncü madde hükümlerini ciddi surette ihlal eden her üyesi temsil hakkından bir süre için mahrum edilebilir ve Bakanlar Komitesi tarafından 7. Maddedeki koşullar dahilinde Konseyden çekilmeye davet edilebilir. Bu davet dikkate alınmadığı takdirde Komite, bizzat Komitenin tayin edeceği tarihten itibaren söz konusu üyenin artık Konseye mensup olmadığına dair karar verebilir.” hükmü uyarınca belirli yaptırımlarda bulunabileceği öngörülmüştü. Fakat başvurucunun bu süreç içerisinde serbest bırakılması, yaptırımların gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda da şüphe doğurmuştu. Bakanlar Konseyi ise “Mammadov’a yönelik suçlamaların geri çekilerek davaların düşürülmesi ve adli kayıtların silinmesi gerektiğini” ifade etmişti. Ardından Azerbaycan Yüksek Mahkemesi bu doğrultuda bir karara imza atmış ve böylelikle 4 Eylül 2020 tarihinde ihlal prosedürü sona erdirilmişti. Statü’nün 7. maddesindeki yaptırımların söz konusu olmamasının Mammadov’un serbest bırakılmasıyla yakından ilişkili olduğu ifade edilmişti. Aynı oturumda Bakanlar Komitesi ayrıca Selahattin Demirtaş davası ile alakalı ara karar aldı. AYM’nin bir an önce İHAM kararı doğrultusunda karar alması gerektiği ifade edilen ara kararda ayrıca, ifade özgürlüğünün ve çoğulculuğun güçlendirilmesi, HSK'nin ve hâkim ve savcıların bağımsızlığının sağlanması için yasal değişiklik yapılması ve keyfi tutuklamalara karşı önlem alınması talep edildi.
32. 30 Kasım 2021 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan “Orman Kanunu’nun 17. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanmasına Yönelik Yönetmelik” ile “kamu yararı ve zaruret bulunması halinde ormanlık alanlarda yönetmelikte gösterilen 40’tan fazla tesis alanı kurulabilecek. Ayrıca ormanlık alanlarda bu tesisler ile alakalı yer ve binada kurulabilecek.
33. Türkiye Barolar Birliği’nin 36'ncı Olağan Genel Kurulu’nda gerçekleştirilen seçimde Ankara Barosu Başkanı Av. Erinç Sağkan TBB’nin yeni başkanı seçildi.
34. Birleşik Krallık Hukukuna, Strasbourg kararlarının ne ölçüde etkide bulunabileceğine ilişkin tartışmalar devam ederken; Adalet Bakanı ve Başkan Yardımcısı, Birleşik Krallık kurumları ve mahkemelerine Starsbourg’daki yargıçlar tarafından hukukun dikte edilmesini önlemeyi amaçlayan İnsan Hakları Yasası’nın gözden geçirilmesi önerisini açıklayacağını duyurdu. Bu öneriyle İHAM’ın Birleşik Krallık yasalarına ve geleneklerine “gereksiz müdahalede” bulunmasını engellemek amaçlanıyor. İngiltere’nin İHAS’ın tarafı olmaya devam edeceği ancak Parlamentonun kararları İngiltere yasalarına ve geleneklerine uygun şekilde yorumlama hakkının saklı olduğu vurgulanmakta.
35. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2022 yılı bütçe görüşmelerinde sunumunu gerçekleştiren Adalet Bakanı Abdulhamit Gül uzun yargılamadan kaynaklı zararlar yönünden, İnsan Hakları Tazminat Komisyonu'na başvuru imkânının getirileceğini ve ısrarlı takip ve taciz fiillerinin TCK’de ayrı bir suç olarak düzenleneceğini duyurdu.
TOPLUMSAL CİNSİYET
1. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) 17.08.2021 tarihinde ev sahiplerini ve kiracıları ilgilendirecek bir karara yer vermiştir. Kararda başvuran kişi, başvuru dilekçesinde bir web sitesinde ilanını gördüğü Kırklareli’nin Merkez ilçesinde bulunan daireyi kiralamak istediğini, kiraya veren ile yaptığı telefon görüşmesinde dairenin bekâr ve erkek olduğu için kendisine kiralanmak istenmediğinin beyan edildiğini ve karşılaştığı söz konusu muamelenin ayrımcılık yasağını ihlal ettiğini iddia etmektedir. Başvuran kişi, muhatabın (kiraya verenin) kendisine öğrenci olup olmadığını ve evi kiralayacak kişinin cinsiyetini özellikle sorduğunu, evde sıkıntı çıkaracaklarını düşündüğünden erkeklere ve öğrencilere ev veremeyeceğini söylediğini öne sürmüştür. Muhatap taraf ise söz konusu iddialara karşılık? başvuran ile gerçekleştirilen telefon görüşmesinde taşınmazın bulunduğu binanın yeni yapıldığını ve aile apartmanı olduğunu, bu nedenle kiracı adayları için aile olmaları şartını aradıklarını söylediğini iddia etmiştir.
TİHEK tarafından verilen kararlara göre, ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinin kanıtlanması, ayrımcılık? kendini açık ve kolayca tespit edilebilen bir şekilde göstermediğinden ve çoğu durumda ayrımcılığa uğradığı iddiasında bulunan kişinin, söz konusu iddiasını kanıtlayacak imkân ve araçlara sahip olması mümkün olmadığından oldukça güçtür. Bu nedenle ayrımcılık yasağı söz konusu olduğunda ilke olarak ispat yükünün yer değiştirdiği kabul edilir. (TİHEK, 2020/363, 25.08.2020, Para.51). Başvuruda muhatap (kiraya veren), başvuranın medeni hali nedeniyle ayrımcı muamelede bulunduğunu kabul etmekle beraber başvuranın cinsiyetinden ötürü ayrımcılığa maruz kaldığı iddialarına ise herhangi bir yanıt vermemektedir. Buna göre TİHEK belirtilen sebeplerle ayrımcı muamelenin altında yatan nedenin başvuranın hem “medeni hali” hem de “cinsiyeti “olduğunu değerlendirilmektedir.
Başvuru konusu olayda, muhatap (kiraya veren) açısından, 6701 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağı ihlali yapıldığına, muhatap hakkında 4.000,00 TL idari para cezası uygulanmasına ancak 6701 sayılı Kanun’un 25. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca idari para cezasının uyarı cezasına dönüştürülmesine karar verilmiştir. -Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Mart 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla hukuka aykırı bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiğini açıklamıştı. İlgili kararın yürütmesinin durdurulması talebiyle açılan dava Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından reddedildi. Danıştay 10. Daire de 28 Haziran 2021 tarihinde aynı taleple açılan davayı reddetmişti.
2. İHAM, Tapayeva ve diğerleri/Rusya başvurusunda (24757/18) aile yaşamına saygı hakkının ve özel yaşama saygı hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir. Karara konu olayda birinci başvurucunun eşi ve diğer başvurucuların babası olan kişinin ölümünün ardından; baba tarafından büyükbabaları olan B.A. çocukları kaçırmış ve anneleriyle iletişim kurmalarını engellemiştir. Başvurucu, çocuklarının kendisiyle yaşaması için açtığı iki davayı da kazanmıştır ancak B.A.’nın karara uymayı reddetmesi üzerine karar uygulanmamıştır. Yetkili Rusya makamları, başvurucuların yeniden bir araya gelmelerine yardımcı olmak için kendilerinden makul olarak beklenebilecek tüm önlemleri gecikmeksizin almamıştır. Velayet uyuşmazlıklarında ebeveynlere öncelik tanıyan iç hukuk uyarınca çocukların sağ kalan tek ebeveyni olan annelerine verilmeleri gerekirken yerel makamlar tarafından geçerli bir sebep olmaksızın ve cinsiyetçi stereotipler ile bölgedeki geleneksel babasoylu uygulamaların yaygınlığı esas alınarak başvurucunun çocuklarını yetiştirme eğitme hakkının ihlal edilmesine katkıda bulunmuştur. Mahkeme ayrıca, Rusya'nın Kuzey Kafkasya Bölgesi'nden kadın başvuranlar tarafından açılan ve mevcut davaya benzer koşullar altında 8. Madde ihlallerinin tespit edildiği birkaç davayı daha önce incelemiş olduğunu kaydetmiştir. Mahkeme, İHAS m. 8 ve 14’ün ihlal edildiğine karar vermiştir.
3. İstanbul Sözleşmesi ile birlikte kurulmuş bir organ olan GREVIO (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu) tarafından yayınlanan 1 Numaralı Genel Tavsiye ile kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı dijital şiddet; online cinsel taciz, dijital ısrarlı takip ve dijital şiddetin psikolojik boyutu bağlamında ele alındı. İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanan önleme, koruma, kovuşturma ve koordine politikalar yürütme yükümlülükleri dijital şiddet özelinde değerlendirildi.
4. Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu tarafından 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde istatistik verilerinin yer aldığı bir rapor yayınladı. Raporda 24 yıl süresince yapılmış 793 başvuruya ilişkin istatistikler yer almakta.
5. DİSK-AR tarafından hazırlanan “Asgari Ücret Gerçeği Araştırması” isimli rapora göre çalışan kadınların %43’ü asgari ücretten daha düşük bir ücret alıyor. Asgari ücrete erişemeyen insanların %18’ini de kadınlar oluşturuyor.
6. NG Araştırma’nın toplumda şiddet konulu araştırmasına göre her 5 kadından 1’i fiziksel şiddete; 4 kadından biri partneri tarafından psikolojik şiddete maruz bırakılıyor.
7. Kadınların oynadığı dizi ve filmlere televizyonda yer verilmesi Taliban yönetimi tarafından yasaklandı. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü tarafından, Taliban’ın kadına yönelik şiddet sebebiyle cezaevinde olan mahpusları serbest bırakıp şiddete maruz bırakılan kadınları tutukladığı açıklandı.
8. Avustralya’da 1723 kişi ve 33 kuruluşla görüşülerek hazırlanan raporla federal parlamento çalışanlarının üçte birinin cinsel tacize maruz bırakıldığı tespit edildi.
9. İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, HPV aşısının tüm kadın ve LGBTİA+’lar için erişilebilir ve ücretsiz olması amacıyla Ulusal Aşı Programı’na eklenmesi için kanun teklifi verdi.
10. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Bolu Belediye Meclisi tarafından 22.11.2021 tarihinde alınan kararla ilgili resen inceleme başlattığını duyurdu. Belediye kararıyla yabancılara uygulanan su ücreti tarifesinin dolar kuru üzerinden uygulanması ve nikah ücretlerinin 100.000 TL olması hedefleniyordu. Özellikle göçmen kadınlar için ciddi tehlikeler içeren bu kararın iptali kritik bir öneme sahip.
11. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin başhekim yardımcılığı görevini yürütürken sosyal medya paylaşımlarıyla erkeklere “ikinci eş alma” çağrısında bulunan ve “resmiyetteki tek eşliliğin fiiliyatta zina ve fuhuş serbestisi” olduğunu dile getiren Menzil tarikatı üyesi Dr. Ali Edizer 05.09.2020’de görevden alınmıştı. Ankara 15. İdare Mahkemesi anılan kararı iptal ederek Edizer’in eski görevine iadesine karar verdi.
12. Teksas’ta Senato Yasa Tasarısı 4, Eylül ayında Vali Greg Abbott tarafından imzalanmıştı. Yürürlüğe giren yasayla birlikte kürtaj hapının kullanımı hamileliğin ilk yedi haftası ile sınırlandı. Kürtaj hapının posta yoluyla gönderilmesini yasaklayan yasa kürtaj hapına erişimi zorlaştıracak birtakım başka prosedürler de öngörmekte.
13. Kuzey Makedonya Parlamentosu, cinsiyet kimliğinin yasal olarak tanınmasına yönelik kanun taslağına ilişkin görüşmelerini sürdürüyor. Bu taslak ile trans non-binarylerin cinsiyet kimliklerinin yasal olarak tanınması ve kimlikleri sebebiyle gündelik olarak maruz bırakıldıkları ihlallerin giderilmesi hedefleniyor.
14. Yeni Zelanda Parlamentosu, kişilerin resmi nüfus kayıtlarını kim olduklarını yansıtacak şekilde değiştirmelerine izin veren Doğumlar, Ölümler, Evlilikler ve İlişkiler Kayıt Yasasını kabul etti. Söz konusu yasa ile birlikte trans, non-binary, interseks ve takat?pui kişilerin cinsiyet kimlikleri yasal olarak tanınacak.
15. “Onarım terapisi” olarak adlandırılan ve heteroseksüel dışındaki cinsel yönelimler ile cisgender dışındaki cinsiyet kimliklerini (trans) tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görmenin sonucu olan “psikiyatrik” yaklaşım, Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede yaygın bir şekilde uygulanmakta. 2016 yılında Dünya Psikiyatri Birliği (WPA) yayınladığı bir bildirge ile cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin psikiyatrik bir sorun olarak görülemeyeceğini vurguladı. “Onarım terapisinin” esasında işkence niteliğinde olduğu yıllardır tartışılmakta. Bu tartışmalara paralel olarak geçtiğimiz günlerde Kanada Avam Kamarası söz konusu işkencenin yasaklanması konusunda oy birliğine vardı.
16. 1 Aralık 2021 Dünya AIDS Günü öncesinde Beyaz Saray, salgını sona erdirme mücadelesinde HIV'li kişilerin, özellikle LGBTQ+’ların seslerini merkeze alma sözünü yineledi. Biden'ın Nisan ayında açıkladığı ABD Girişimi'nde HIV Salgını Sonlandırma Sağlık ve İnsan Hizmetleri Departmanı için 670 milyon dolarlık bir bütçe talebi yer alıyordu. Ayrıca temmuz ayında, klinik ziyaretleri, laboratuvar testleri ve hiv önleme ilacı PrEP’in sağlık sigortası kapsamında olması zorunlu kılınmıştı.
17. Pozitif Dayanışma Derneği tarafından Akran Danışmanlığı ve Ayrımsız Dil Kılavuzu yayınlandı. HİV ile yaşayanların maruz bırakıldığı ayrımcılık ve damgalanmaya dikkat çekmeyi amaçlayan kılavuzda HİV ile ilgili söylem üretirken dikkat edilmesi gerekenler yer almakta.
18. Kaos GL Derneği, “Eğitimciler İçin Kılavuz: LGBTİ+ Öğrencilerin Haklarını Nasıl Korumalı?” kitabını yayınladı.
İstanbul Okan Üniversitesi Kamu Hukuku ve Özel Hukuk Araştırma Görevlileri tarafından hazırlanmıştır.