ÖZEL HUKUK
1. Yargıtay 2. Dairesi 2021/4603 E., 2021/6276 K. sayılı kararı ile boşanma sonrasında velayeti anneye bırakılan küçüğün soyadının, annesinin” kızlık soyadı” ile değiştirilmesine karar vererek İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin kararını bozmuştur. Velayet hakkına sahip anne ayrıldıklarında iki günlük olan küçüğün babayla bugüne kadar herhangi bir iletişim kurmadığını, küçüğün baba olarak annenin ikinci eşini bildiğini ve ikinci eşten olan çocuğu ile aynı soyada sahip olmayan küçüğün okula başlamasıyla birlikte bu durumdan sosyal ortamlarda olumsuz etkilendiğini ifade etmiştir. Baba da beyanlarıyla küçük ile bugüne kadar herhangi bir iletişim kurmadığını doğrulamıştır. Anayasanın 20. maddesi ve 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 nolu Protokolün 5. maddesi gereğince anne ve baba çocukları ile olan ilişkide hak ve sorumlulukları eşittir. Bu düzenlemeler doğrultusunda eşitlik ilkesine aykırılığı dolayısıyla 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun m.4/2 hükmünü iptal eden 08.12.2011 tarihli ve 2010/119 esas, 2011/165 karar sayılı AYM kararı ile evliliğin sona ermesi halinde velayet hakkına sahip olan babaya verilen küçüğün adını belirleme hakkının, velayet hakkına sahip anneye de verilmesi gerektiğine ve nüfus kütüğü kayıtlarının güvenilirliğinden ve istikrarından beklenen menfaate aykırılığı kesin olarak tespit edilmediği sürece üstün yararı olan küçüğün, velayet hakkına sahip olan annenin “kızlık soyadını” almasına hükmeden (25.06.2015 ve 2013/3434 sayılı, 11.11.2015 tarih ve 2013/9880 sayılı, 20.07.2017 tarih ve 2014/182) bireysel başvuru kararları gereğince; Yargıtay 2. Dairesi, küçüğün soyadının annenin “kızlık soyadı”yla değiştirilmesinde küçüğün üstün yararının var olduğuna hükmetmiştir.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2021/5327 E., 2021/9527 K. sayılı kararında çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında ücretin daha az gösterilebildiği ve bu nedenle gerçek ücretin; işçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar ile emsal ücretin hesaplanmasında ihtiyaç olması halinde Türkiye İstatistik Kurumunun resmi internet sitesindeki kazanç bilgisi dikkate alınarak tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, somut olayda davacının 14 yılı aşkın kıdemi olması, çalıştığı işyerinin büyükşehirde olması ve avukat kâtibi belgesi mevcut olarak yaptığı işin vasıflı bir iş olması nedeniyle davalı eski işverenin davacı eski çalışanın asgari ücretle çalıştığı iddiasını hayatın olağan akışına aykırı bulmuştur. Tüm bu nedenlerle Yargıtay 9. Hukuk Dairesi avukat sekreteri olarak çalışan davacının 3342 kodlu hukuk sekreteri için TÜİK tarafından bildirilen emsal ücretle çalıştığı kabul edilerek davacının hak ve alacaklarının bu ücret üzerinden hesaplanmasına hükmetmiştir.
3. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 07/10/2021 tarihinde verdiği 2021/7378 E. ve 2021/5320 K. sayılı kararda, davacının muris muvazaası sebebine dayalı tapu iptal ve tescile ilişkin talebinin, mirasbırakanın gelinine taşınmaz temlik etmesinde mirasçılardan mal kaçırmak amacı olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Somut olayda davalı, otuz yıl boyunca mirasbırakanın bakımını yaptığını, mirasbırakanın diğer çocuklarının da rızasının alınarak muvazaa ve mal kaçırma kastı olmadan taşınmazın devrinin gerçekleştiğini savunmuş, yerel mahkeme de muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar vermiştir. Yargıtay, kararında muris muvazaası yönünden yerleşmiş içtihatlara atıf yaparak mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerektiği; satış sözleşmesinde semerenin mutlaka para olmayıp hizmet veya emeğin de olabileceği; davacı tanıklarının mirasbırakanın mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgu ortaya koyamadıkları; davalı tanıklarının ise mirasbırakana davalı tarafından bakıldığını ifade ettiklerini belirterek birden çok oğlu olan mirasbırakanın aralarında hiçbir sorun olmayan çocuklarından mal kaçırma amacıyla gelinine taşınmaz temlik etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğuna karar vermiştir.
4. 21 Ekim 2021 tarih ve 31635 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Dernekler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile birlikte derneklerin genel kurul ve yönetim kurulu toplantılarının elektronik ortamda da yapılabileceği kabul edilmiştir. Dernekler Yönetmeliği’nin 15/A maddesinde yapılan değişikliğe göre, dernekler elektronik ortamda yapılacak genel kurul ve yönetim kurulu toplantılarını Bakanlık Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından uygun görülüp onaylanan elektronik sistemler üzerinden yapabileceklerdir. Söz konusu sistemlere işlenecek veriler, 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun ilgili hükümlerine uygun olarak işlenecek ve muhafaza edilecektir. Kanunda, Türk Medeni Kanunu’nda ve ilgili yönetmelikte ve derneklerin kendi tüzüklerinde yer alan genel kurul ve yönetim kurulu toplantılarının fiziki ortamda gerçekleştirilmesine yönelik bütün usul ve esaslar elektronik ortamda yapılan toplantılar için de geçerli olacaktır. Elektronik ortamda gerçekleştirilen toplantılara ilişkin her türlü bilgi, belge ve kayıt dernek tarafından muhafaza edilecektir. Maddede ayrıca üyelerin sisteme güvenli elektronik imza veya iki faktörlü kimlik doğrulama sistemi ile giriş yapacakları düzenlenmiştir.
5. “Kitle Fonlaması Tebliği” 27 Ekim 2021 tarihli ve 31641 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Tebliğde “projenin ihtiyaç duyduğu fonu sağlamak amacıyla Kurul tarafından belirlenen esaslar dâhilinde Kanunun yatırımcı tazminine ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın platformlar aracılığıyla halktan para toplanması” olarak tanımlanan kitle fonlamasına (Crowdfunding) ilişkin olarak paya ve borçlanmaya dayalı kitle fonlamasına dair usul ve esaslar düzenlenmiştir. Tebliğ ile birlikte 2019 tarihli “Paya Dayalı Kitle Fonlaması Tebliği” yürürlükten kalkmış olup Tebliğ’de platform kurulabilmesi için şartlar sıralanmış ve nitelikli yatırımcı olmayan gerçek kişilerin, bir takvim yılı içinde paya dayalı kitle fonlaması yoluyla azami yatırım yapabileceği miktar 20.000 TL’den 50.000 TL’ye çıkarılmıştır.
6. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1452 E. ve 2021/251 sayılı kararında davalı erkeğin açılan davada %99,99 ihtimalle çocukların babası olduğunun ortaya çıkmasının ardından reddedilen soybağının reddi davasını açmış olmasının anne ve çocuğun kişilik haklarına saldırı olduğuna karar vermiştir. Kararda davalı tarafından ileri sürülen iddiaların soyut niteliği, dava tarihleri, rapor tarihleri ve boşanma sonrası tarafların içinde bulundukları durumlar gözetildiğinde davalının soybağının reddi davası açmasının iddia ve savunma sınırları içinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında davalı erkeğin soybağının reddi davasını açmasının kendi kişilik haklarını da etkileyeceğinden keyfi olarak açamayacağının ileri sürüldüğü de belirtilmiş ancak bu görüşün çoğunluk tarafından kabul görmediği ifade edilmiştir.
7. 2/3911 Esas No ile 2.11.2021 tarihinde İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi verilmiştir. Teklifte yapılan önemli değişiklik çocuk teslimine veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkindir. Hukukumuzda boşanma halinde çocuğun velayeti eşlerden birine verilir. İlamın veya tedbir kararının yükümlüsü tarafından yerine getirmemesi gibi çocuğun velayet hakkına sahip olmayan ebeveyni ile kişisel ilişki kurulmasında bir sorun yaşanması halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 25, 25/a ve 25/b maddelerine göre ilam veya tedbir kararı icra dairesi tarafından zorla yerine getirilmektedir. Bu durumda çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerekmektedir ancak uygulamada bu üstün yararı zedeleyici durumlar mevcut olabilmektedir.
Kanun teklifiyle birlikte çocuk teslimine veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesi halinde icra uygulaması kaldırılmakta ve Adalet Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerince taraflara mali bir külfet de yüklenmeksizin yerine getirilmesi kabul edilmektedir.
Bu kanun teklifi ile birlikte ayrıca 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 182 ve 324 maddelerinde değişiklik yapılmaktadır. Buna göre, velayet hakkına sahip olan anne veya babanın kişisel ilişki kurulmasına dair kararın gereklerini yerine getirmemesi halinde çocuğun menfaatine aykırı olmamak şartıyla velayet sahibi değiştirilecek ve bu husus mahkeme kararında taraflara ihtar edilecektir.
KAMU HUKUKU
1. Anayasa Mahkemesi (AYM) İbrahim Moran başvurusunda (Başvuru no: 2016/14675) yaşamı koruma yükümlülüğünün ve yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi. Başvurucu İbrahim Moran, ceza infaz kurumunda hayatını kaybeden oğlunun vefatına ilişkin olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeni ile yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin olarak başvuruda bulunmuştur. Uyuşturucu madde bağımlısı olan S.M.’nin ceza infaz kurumuna girdiği andan itibaren madde bağımlılığı nedeni ile krize girdiği ve tutuklandıktan beş gün sonra yaşamını kaybetmesinin sebebinin uyuşturucu madde yoksunluğu nedeniyle meydana geldiği otopsi sonucunda yer almıştır. Ancak rahatsızlığı bilinmesine rağmen S.M.’ye ceza infaz kurumuna girdiği andan itibaren uzman desteği alınarak herhangi bir tedavi uygulanmamış, geçirdiği kriz anında yeterli müdahale yapılmamış ve hastaneye sevk edilmemiştir. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında, devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını koruma ödevi vardır. AYM, S.M.’nin rahatsızlığı ile ilgili hem önleyici tedbirler alınmaması hem de ölümüyle alakalı olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle Anayasa’nın 17.maddesi gereğince yaşamı koruma yükümlülüğünün ve usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
2. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), Vedat Şorli v. Türkiye kararında (Başvuru no. 42048/19) Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 299’da düzenlenmiş olan Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun İHAM içtihadına uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirterek İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) m. 10’da yer alan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Başvurucunun Facebook hesabında yapmış olduğu iki paylaşım nedeniyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. İHAM; başvurucu hakkında tutukluluk kararı verilmesinin ve beş yıllık denetimli serbestlik süresine tabi olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ifade özgürlüğü açısından caydırıcı bir etkisi olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda özel bir suç yasası ile düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmış bir korumanın İHAS’ın ruhuna aykırı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca kararda Avrupa Konseyi’nin metinlerine yer verilerek hakarete ilişkin olarak kamuya mal olmuş kişiler açısından güçlendirilmiş korumayı, ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığı için kendi mevzuatından çıkarmasının gerekliliğine değinmiştir.
3. AYM Mehmet Kuzulugil ve Gelenek Basım Yayım ve Ticaret Ltd. Şti. başvurusunda (Başvuru no: 2018/36201) ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Başvuruculardan Mehmet Kuzulugil’in yazmış olduğu bir köşe yazısı nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle başvurucular aleyhine manevi tazminata hükmedilmiş ve başvurucular ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin başvuruda bulunmuştur. AYM, ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar haklarının korunması arasında adil bir dengenin olup olmadığını incelemiştir. Basın özgürlüğünün kapsamı nedeniyle demokrasi ile yakın ilişkide olduğuna değinip bir dereceye kadar abartıya ve provoke etmeye izin verilerek geniş bir yorum yapılması gerektiğini belirterek başvurucuların Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde yer alan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
4. BM İnsan Hakları Konseyi, 8 Ekim 2021 tarihinde oy birliğiyle “temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye sahip olmayı” bir insan hakkı olarak kabul etti.
5. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (PACE) 29 Eylül 2021 tarihinde, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne “güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkı”nı içeren bir Ek Protokol getirilmesi yönünde tavsiye karar aldıklarını duyurdu. İHAM içtihatlarında yaşam hakkı veya özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınan çevre hakkı, Ek Protokol hayata geçirilirse ilk defa bağımsız bir hak olarak tanınmış olacak.
6. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu,7 Ekim 2021 tarihinde Paris Anlaşması’nı onaylamayı uygun bulma kanunu teklifini tüm siyasi partilerin oyları ile kabul etti. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı konularında düzenlemeler öngören Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde imzalamıştı. Fakat Anayasa madde 90/1 gereği Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girebilmesi için TBMM’nin onaylamayı uygun bulma kanunu çıkarması gerekmekteydi.
7. Polonya’da milliyetçi muhafazakâr Hukuk ve Adalet Partisi PiS, hakimlerin ve savcıların bağımsızlığı ve dokunulmazlıkları hususundaki güvencelerini ortadan kaldıran bir yargı reformu gerçekleştirmiş, ardından 06 Ağustos 2018 tarihinde Polonyalı yargıçlar yargı reformunun yargının tarafsızlığını ortadan kaldırdığı gerekçesiyle Avrupa Adalet Divanı'na başvurmuştu. Avrupa Adalet Divanı, Polonya'dan hakimlerin dokunulmazlığını ve yargıç bağımsızlığını sağlamasını istemişti. Polonya Anayasa Mahkemesi ise, Polonya yasalarının AB yasaları ile çelişmesi durumunda Polonya mevzuatının AB hukukuna üstün geleceğine hükmetti.
8. AYM’nin Mehmet Altan (B. No: 19/1/2018-30306) başvurusunda tutuklamanın hukuki olmadığına dair vermiş olduğu karara uygun olarak yeniden yargılama yapmayan ağır ceza mahkemesi hakimleri hakkında açılan tazminat davası 13/10/2021 tarihinde görülmeye başlandı. AYM başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ve ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiş, tutuklamanın hukuki olmadığına hükmetmişti. AYM kararına rağmen ve Anayasa m. 153’te yer alan “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.“ hükmüne uymayarak verdiği tutukluluğun devamı kararında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin vermiş olduğu kararı “yerindelik denetimi ve yetki gaspı” olarak görmüştü.
9. AYM, Ö. LTD. ŞTİ başvurusunda (B. No: 2018/18975) idari işlemlerin hukuka uygunluk karinesine sahip olmasının, bu işlemleri denetleyen yargı merciileri için geçerli kabul edilemez olduğunu söyledi. AYM’ye göre “İdari yargı merciilerinin, idare tarafından yapılan tespitleri peşinen doğru kabul etmesi, aksi ispat edilemeyecek ve savunma yapmayı değersiz kılacak varsayımlara dayanmaları savunma hakkı gibi usulü güvenceleri ortadan kaldırır. Aksi takdirde idari organlara görece üstün bir statü tanınmış olur ki bu durum söz konusu idari işleme karşı dava açılmasını beyhude bir çabaya dönüştürür.“
10. İHAM, Demokrasi ve İnsan Hakları Kaynak Merkezi ve Mustafayev/Azerbaycan başvurusunda (B. No: 74288/14, 64568/16, 14/10/2021) ihlal kararı verdi. Karara göre, bir insan hakları savunucusunun ve içerisinde yer aldığı STK’nın insan haklarına yönelik faaliyetleri nedeniyle cezalandırması ve engellemesi amacıyla banka hesaplarının dondurulması ve haklarında seyahat yasakları uygulanmasıyla; 1. Protokol m. 1 (mülkiyet hakkı) ve 2. Protokol m. 4 (seyahat özgürlüğü) ihlal edilmiştir. İHAS m. 18 uyarınca sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz. Mahkeme, başvurucuların haklarının kısıtlanmasının yasal bir dayanaktan yoksun olduğuna ve kısıtlamaların mesleki faaliyetlerini felç edici bir şekilde uygulandığına; Azerbaycan’daki insan hakları aktivistlerine yönelik keyfi uygulamaların ve insan hakları raporlarının göz ardı edilemeyeceğine değinmiş ve m. 18’in ihlal edildiğine karar vermiştir.
11. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri (B. No: 2018/17635) başvurusunda Barış İçin Akademisyenlerin yargılanmasına ilişkin bir değerlendirmede bulunmuş, Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Anılan kararda kamu gücünü kullanan organların devlet politikalarına yönelik eleştirilere cevap verme hususunda ülkedeki herkesten daha fazla imkana sahip olduğunu belirterek ceza kovuşturmasına başvurmanın ifade özgürlüğü ihlali olduğu tespit edilmiştir. AYM kararları, diğer tüm yargı organları bakımından bağlayıcı niteliktedir. 02.01.2017 tarih ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile idari bir birim olarak kurulan ve bir iç hukuk yolu niteliğine haiz olan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu, AYM kararını tanımayarak hukuki yükümlülüklerini yerine getirmemiş ve makul bir sürede yargılanma hakkıyla uyuşmayacak bir süre zarfında beklettiği başvurular hakkında ret kararı vermeye başlamıştır.
12. TİHV tarafından düzenlenen 2020 Yılı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu açıklandı. Rapora göre işkence ve diğer kötü muamele nedeniyle TİHV’e başvuruda bulunanların %62,5’ini erkekler, %36,5’ini kadınlar ve %1’ini LGBTİA+’lar oluşturuyor. İşkence görenlerin %90,2’sini siyasi düşünce, kimlik veya eylemleri nedeniyle gözaltına alınanlar oluşturuyor. Gözaltına alınan başvuruları, önceki yıllara kıyasla covid-19 salgınına rağmen %61’e yükselmiş durumda. Başvuruda bulunan 10 kişiden 9’u hakarete, 7’si fiziksel müdahaleye ve en az 4’ü cinsel işkenceye maruz bırakılmış. Yine rapora göre işkence gören en küçük çocuk 3 yaşında. Çocukların işkenceye maruz bırakılma sebepleri etnik, siyasi, adli, sığınmacılık ve diğer olarak raporlandırılmış.
13. İstanbul Barosu genel kurulunda Mülteci ve Göçmen Hakları Merkezi ile LGBTİ Hakları Merkezi Kurulmasına dair önerge kabul edildi.
14. Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi, üç müşterisini trans oldukları gerekçesiyle restoranına kabul etmeyen ve transfobik hakaretlerde bulunan işletmeciyi ve çalışanını TCK m. 122 uyarınca suçlu buldu. Faillerin eylemleri ayrımcılık yasağı kapsamında değerlendirildi ve daha önce işledikleri bir suç bulunmaması sebebiyle HAGB kararı verildi.
15. Emniyet tarafından çıkartılan 2021/19 sayılı ve 27/04/2021 tarihli Genelge ile polis müdahalesi esnasında vatandaşların müdahaleyi görüntülemesi ve delillendirmesi yasaklanmıştı. Danıştay 10. Dairesi, Genelge’nin İHAS ve Anayasa hükümlerine aykırı olduğuna, özel yaşama saygı hakkının haberleşme hürriyeti boyutunu ve basın özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi. Temel hak ve özgürlüklerin ancak yasalarla sınırlanabileceği gerekçesiyle yürütülmesinin durdurulmasına oybirliği ile karar verildi.
16. 12.11.2021 tarihinde Cumhurbaşkanı imzası ile yayınlanan “Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumlarına ilk girişlerinde yapılan arama işlemlerine düzenleme getirildi.. “Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır” hükmü, “Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna ve haysiyetine saygı ile utanma duygusunun ihlal edilmemesi esastır. Bu kapsamda gerekli her türlü tedbir alınır” şeklinde değiştirildi. Yeni düzenlemeyle “çıplak arama” ibaresi mevzuattan kaldırılırken, bu işlemler “detaylı arama” başlığı altında yeniden düzenlendi Yönetmelikte yapılan değişiklikle “Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir” hükmündeki, “Ciddi emarelerin varlığı” ifadesinin devamına “Bunun başka suretle tespitinin olanaksız olması durumunda” ibaresi getirildi. Düzenlemede ayrıca "detaylı arama" sonrası tutanak tutulması ve aranan ile arayan kişilerin imzalarının burada yer almasının gerekli olduğu belirtildi.
TOPLUMSAL CİNSİYET
1. Bir Kanada Mahkemesi geçtiğimiz ay trans bir başvurucunun şikayetini incelediği kararda (Nelson v. Goodberry Restaurant Group Ltd. dba Buono Osteria and others, 2021 BCHRT 137) doğru zamir kullanımının yasal bir zorunluluk olduğuna hükmetti. Nonbinary (ikilik dışı) ve genderfluid (akışkan) cinsiyetli Nelson, eski işvereninin kendisine karşı sürekli olarak yanlış zamirler kullanması (tercihi they/them olmasına rağmen she/her kullanılması) ve geleneksel olarak kadın atanan kişilere karşı kullanılan tatlım, balım gibi cinsiyetlendirilmiş hitaplarda bulunması sebebiyle ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasıyla şikayette bulundu. Mahkeme, Nelson’ın hem çalışan konumu hem de trans kimliği nedeniyle saldırıya açık bir konumda olduğu değerlendirmesinde bulunarak kendisine yönelik davranışların cinsiyet kimliği ve toplumsal cinsiyet ifadesi temelinde ayrımcılık yasağını ihlal ettiğine ve manevi tazminatın yanı sıra işyerinde zamir kullanımına ilişkin resmi bir düzenleme yapılmasının ve işyerindeki tüm bileşenlerin zorunlu bir eğitim almaları gerekliliğine karar verdi.
2. ABD’nin Colorado eyaletinde, sağlık sigortasına ilişkin yeni düzenlemeler Ekim ayında açıklandı. Yeni sigorta planlamasına göre cinsiyet uyum sürecinde olan translar için önemli operasyonlardan olan ve “gender-affirming care” niteliğinde olmasına rağmen daha önce kozmetik kapsamında değerlendirilen yüz kemiklerinin feminenleştirilmesi ve meme aldırma gibi ameliyatlar sağlık sigortası kapsamına alındı. Sosyal haklardan olan sağlık hakkı ve özel yaşama saygı hakkı açısından önemli bir gelişme olan bu değişikliğin diğer eyaletlere öncülük etmesi beklenmekte.
3. Teksas Eyalet Valisi Greg Abbott “House Bill 25” olarak anılan düzenlemeyi imzalayarak trans çocukların okullarındaki spor takımlarında, ait oldukları cinsiyetle yer almalarını yasakladı. Abbott ayrıca, eğitmenlerden eğer “cinsiyet akışkanlığı” ve “eleştirel ırk teorisi” anlatmaya zorlanıyorlarsa rapor etmelerini istedi. Aile Eğitim Hakları ve Mahremiyeti Yasası’na aykırı bir şekilde eğitmenler tarafından trans öğrencilerin kimliklerinin açık edilmesi istendi. Eyalet Temsilcisi Matt Krause, okul kütüphanelerinde bulunan LGBTİA+, ırk adaleti, kürtaj, cinsellik eğitimi ve HİV+ temalı kitaplarla ilgili bir soruşturma başlattı. LGBTİA+ların insan haklarını ihlal eden bu yeni tasarrufların hukuka aykırı niteliği eyalet içinde ve devlet genelinde protesto edilmeye başlandı.
4. Eşi Hasan Karabulut tarafından sistematik olarak şiddet gören ve seks işçiliğine zorlanan Çilem Doğan, defalarca kez karakola ve mahkemelere başvurmasına rağmen “kocandır yapar” denilerek maruz bırakıldığı şiddete etkin bir müdahalede bulunulmamış ve devlet İHAS, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun’dan kaynaklanan pozitif yükümlülüklerini ihlal etmiştir. Bu ihlal neticesinde yaşamını savunmak zorunda kalan ve hayatta kalabilmesinin, çocuğunu koruyabilmesinin tek yolu karşısındaki insanı öldürmek olan Çilem Doğan, öz-savunmaya başvurmuştur. Yargıtay, TCK m. 25’te düzenlenen meşru müdafaa hükmünü uygulaması gerekirken Çilem hakkındaki 15 yıl hapis cezasını onamıştır. Hukuka aykırı bu karar, bir kadını hayatta kaldığı için cezalandırır niteliktedir.
5. Boşanma aşamasında olduğu S.K’ye her ay nafaka ödemekle yükümlü erkek M.K. haziran ayının ödemesini havale ederken açıklama kısmına “nafaka” değil, “sadaka” yazdı. S.K. tarafından nafakanın ödenmemesi gerekçesiyle başlatılan icra takibi sonucunda M.K. ödemeyi gerçekleştirdiği ve “Aslında nafaka yazdığı, otomatik klavyenin sadaka olarak değiştirdiği” iddiasıyla karşı dava açtı. Bursa 4. Aile Mahkemesi’nde görülen davada S.K. haklı bulundu ve M.K.’nin yeniden para yatırması gerektiğine hükmedildi.
6. Oklahoma’da yaşayan 20 yaşındaki bir kadının 17 haftalık gebeliğinin düşükle sonuçlanması sonucunda insan öldürme suçunun işlendiğine ve 4 yıl hapis cezası uygulanmasına karar verildi. Oklahoma insan öldürme hukuku, 20 haftaya kadarki gebeliği süresince düşük yapan kişiler için uygulanmadığı ve daha ileriki evrelerde de ancak kişinin “doğmamış çocuğun ölümüne sebep olacak bir suç işlemesi” insan öldürme kapsamında değerlendirildiği halde verilen bu karar hukuka açıkça aykırı nitelikte.
7. 2019’da ODTÜ Onur Yürüyüşü’ne katılan 19 LGBTİA+ hakları savunucunun “kanuna aykırı toplantıya katılmak” ve “ihtara rağmen kendiliğinden dağılmamak” gerekçesiyle yargılandığı davanın Ankara 39. Asliye Mahkemesi’nde görülen duruşmasında beraat kararı verildi.
8. Bursa’daki bir fabrikada çalışan kadın bir işçinin, yalnızca kadın olması sebebiyle iş arkadaşlarından daha az kazanması gerekçesiyle açtığı davayla ilgili olarak verilen kararda, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi; işverenin eşit işe eşit ücret ödememesinin eşit işlem borcunun ihlali olduğuna karar verdi.
9. Medeni Kanun m. 132 uyarınca “Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün geçmedikçe evlenemez”. İddet müddeti olarak anılan bu bekleme süresi hakkında Kadınlara Hukuki Destek Merkezi Derneği (KAHDEM) tarafından İHAM’a yapılan başvuru esasa kaydedildi ve hükümet savunma için 16 Kasım’a kadar ek süre talebinde bulundu.
10. AYM, H.K başvurusunda (B. No: 2019/42944) cinsiyet uyum ameliyatı geçirmemiş bir transın isim değişikliği talebinin reddedilmesinin Anayasa m. 20’nin (özel yaşama saygı hakkı) ihlali olduğuna karar vermiştir. Engin Yıldırım karara yazdığı karşıoyda, 4721 sayılı kanunun isim tashihini düzenleyen 27 maddesinden kaynaklanmayan bir önkoşula bağlayarak ameliyat geçirme zorunluluğu aranmasının cisgender (atanmış cinsiyetiyle uyumlu olan) ve transgender (atanmış cinsiyetinden farklı bir cinsiyet kimliğine ait hisseden) kişiler arasında farklı bir muamele teşkil ettiğini belirterek Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşit muamele görme hakkının da ihlal edildiği kanaatine ulaşmıştır.
11. İHAM Leon Madrid/İspanya başvurusunda (B. No: 30306/13, 26/10/2021) çocuğun babasının soyadını almasına ilişkin düzenlemenin ayrımcılık yasağını ihlal ettiğine karar verdi. İspanyol hukukuna göre ebeveynler arasındaki bir anlaşmazlık durumunda çocuk sırasıyla babanın ve annenin soyadını alır. Dava konusu olayda başvurucu reşit olmayan kızının otomatik olarak önce babasının ve babasınınkinin ardından annesinin soyadını almasının ayrımcı bir uygulama olduğunu ileri sürmektedir. Hükümet, anne ve babanın soyadlarının farklı bir muameleye tabi tutulma gerekçesinin yasal kesinlik ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, annenin soyadının da aynı ihtiyacı karşılayabileceğini belirterek farklı bir muameleyi gerektirecek yeterince objektif ve makul bir gerekçe olmadığına ve İHAS m. 8 (özel yaşama saygı hakkı) ve m. 14’ün (ayrımcılık yasağı) ihlal edildiğine karar vermiştir.
İstanbul Okan Üniversitesi Kamu Hukuku ve Özel Hukuk Araştırma Görevlileri tarafından hazırlanmıştır.