Ar. Gör. Kemal Efe Sayın
İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi
10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 24. maddesi ile kişilerin “dinlenme ve serbest zaman hakkı” güvence altına alınmıştır. Bu vesileyle, insan hayatının yalnızca çalışmak ve ulvi bir amaca hizmet etmekle mânâ kazanacağı düşüncesinin artık geride kaldığı görülmüştür. Elbette, 24. maddenin yazarları bilişim çağını öngörerek bu metni kaleme almadılar. Ancak ortaya koydukları ilkeler, bilişim çağında yaşadığımız bu günlerde işçilerin sahip olduğu önemli bir hakka zemin oluşturdu: ulaşılamama hakkı (the right to disconnect).1
Ulaşılamama hakkı kısaca, işçilerin çalışma saatleri haricinde, işyeri ile dijital iletişimi -herhangi bir yaptırımla yüzleşme kaygıları bulunmaksızın- kesmeleri anlamına gelir. Buna göre işçi, çalışma saatleri dışındaki serbest zamanlarında kişisel ve ailevi hayatına vakit ayırma hakkına sahiptir. Bu hakkın iki temel görünümü ihtiva ettiği söylenebilir: Birincisi işçi, çalışma saatleri dışında çalışmaya mecbur kalmamalıdır. İkincisi işçi, çalışma saatleri dışında işveren ve diğer çalışanlar ile iletişimi kesebilmelidir. Bu bağlamda işçi, telefon, e-posta, anlık mesajlaşma uygulamaları ve benzeri iletişim araçlarıyla rahatsız edilmemelidir. Uygulamada, işverene kıyasla maddi ve manevi yönden dezavantajlı konumda bulunan işçinin, mesai saatleri dışındaki iletişime rıza göstermesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla, burada asli yükümlülüğün “işçiyle doğrudan veya dolaylı olarak iletişime geçmeme yükümlülüğü” olduğunu söylemek gerekir.
Ulaşılamama hakkı, Türkiye’de özellikle Covid-19 kaynaklı salgının etkisini hissettirmesiyle gündeme gelmiştir. Gerçekten de salgın sebebiyle evden-uzaktan çalışmanın yaygınlaşması, işçilerin iş ve kişisel hayatları arasındaki sınırı ortadan kaldırmıştır. Ancak ulaşılamama hakkının mazisi, Avrupa’da çok daha eskiye dayanmaktadır. Nitekim Fransa’da Yargıtay, 2001 yılında verdiği bir kararda, işçinin evden çalışmayı kabul etmek zorunda olmadığına hükmetmiştir.2 Mahkeme, 2004 yılında verdiği diğer bir kararda ise, işçinin mesai saatleri dışında cep telefonundan ulaşılabilir olmamasının kusur oluşturmayacağını belirtmiştir.3 Nihayetinde ulaşılamama hakkı, Fransız İş Kanunu’ndaki yerini “le droit de la déconnexion” ifadesiyle almıştır. 01.01.2017 tarihinde kanunlaşan bu düzenlemeye göre işveren, işçiler ile sendika aracılığıyla uzlaşmalı ve çalışma saatleri haricinde iletişim araçlarının kullanımı bakımından işçinin kişisel ve aile hayatını güvence altına almalıdır. Böyle bir mutabakat bulunmadığı takdirde ise işveren, işçinin ulaşılamama hakkını düzenleyecek bir çizelge hazırlamalıdır.4 Fransa’yı, İtalya, İspanya, Almanya, Slovakya, Filipinler, Kanada ve daha birçok devlet takip ederek, ulaşılamama hakkına mevzuatlarında yer vermişlerdir. Türkiye’de mer’i mevzuatta ulaşılamama hakkı doğrudan yer almasa da Anayasa’nın dinlenme, yıllık izin ve tatil hakkını düzenleyen 50. maddesi ile İş Kanunu’nun çalışma saatlerine ilişkin hükümlerin işbu hakkı işçilere tanıdığı kabul edilebilir. Yine de bu hakkın yasal düzenlemeye kavuşturulması, etkin bir koruma mekanizması sağlayabilmek adına elzemdir.5