Yazan: Ar. Gör. Battal Niyazi Şahin
Anayasa’nın 67. maddesi seçimlerin ve halkoylamasının serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağını düzenlemektedir. Ayrıca yine Anayasa’nın 67. maddesinin altıncı fıkrasına göre seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir. Dolayısıyla Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi uyarınca kanunların, seçimlerin bu ilke ve esaslara uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayacak kuralları içermesi gerekir. Seçimlerin serbest ve eşit bir şekilde ve yargı yönetim ve denetimi altında nasıl yapılacağını, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerinin nasıl somutlaştırılacağını bütünlüklü bir şekilde düzenleyen hukuki işlemler esas olarak seçim kanunlarıdır. Bununla beraber seçim düzeninin nasıl oluşturulacağı, Anayasadaki ilkeler çerçevesinde kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır.[1]
Dolayısıyla seçimlerin adil ve eşit bir şekilde gerçekleştirilmesinin güvencesi olması gereken seçim kanunlarındaki önemli bir değişikliğin büyük bir ses getirmesi beklenir. Nitekim Cumhur İttifakı’nın iki önemli bileşeninin, AKP ve MHP’nin, 14.03.2022 tarihinde TBMM Başkanlığına sunduğu Milletvekili Seçimi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi de önemli bir ses getirmiş, değişiklik teklifi hakkında basında ve kamuoyunda kısa sürede birçok değerlendirme yapılmıştır.
Bu yazıda da değişiklik önerileri hukuki bir incelemeye tabi tutulmuş, seçim kanunundaki değişiklik tekliflerinin 1982 Anayasası’na uygun olup olmadığı değerlendirilmiş ve son olarak kanun teklifinin kabul edilmesi durumunda ne zaman uygulanabileceği sorusu cevaplandırılmaya çalışılmıştır.
I- Değişiklik Teklifinin Değerlendirilmesi
Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci maddesi şu şekildedir:
“MADDE I- 10/6/1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 33’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "oyların %10 'unu” ibaresi "oyların %7 'sini” şeklinde, aynı fıkra ile üçüncü fıkrada yer alan "yüzde onluk” ibareleri "yüzde yedilik” şeklinde değiştirilmiştir.”
Yönetimde istikrar ilkesi bağlamındaki ülke barajının; yürütme organının %50 + 1 ile ayrı seçimle belirlendiği, yürütme organının yasama organı içerisinden çıkmadığı ve ona karşı siyasi sorumluluğunun olmadığı bir başkanlık rejiminde anlamsız olduğu en başta vurgulanmalıdır. Yönetimde istikrar, yürütme organı halihazırda ayrı seçimle oluştuğu için, zaten mevcuttur. Yönetimde istikrar ilkesi açısından parlamenter rejimlerde belirli oranlarda kabul edilebilecek olan bir ülke barajı, başkanlık rejiminde tam tersine dönüşür ve temsilde adalet ilkesini ortadan kaldırır. Gerekçesinde temsilde adalet ilkesi için getirildiği ifade edilen bu maddenin Anayasa’nın 67. maddesinde belirtilen ne yönetimde istikrar ilkesine ne de temsilde adalet ilkesine uygun olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Anayasa’ya aykırı nitelikte olan değişiklik teklifinin kabul edilmesi ve maddenin soyut norm denetimi yoluyla Anayasa’ya aykırılığının iddia edilmesi durumunda AYM’nin bu maddeyi Anayasa’nın 67. maddesine aykırı olduğu için iptal etmesi gerekir. Böylelikle siyasal rejimin değişmesiyle AYM’nin %10 ülke barajını “yönetimde istikrar” ilkesine uygun gördüğü kararından dönebilmesinin yolu da açılmış olacaktır.Kaldı ki getirilen %7 oranı herhalde hayli fazla bir orandır. Karşılaştırmalı hukuka baktığımızda en yakın oranın %7 ile Gürcistan olduğunu görmekteyiz. Rusya’da %7 olan bu oran 2016 yılında%5’e düşürülmüştür. Çoğu Avrupa ülkesinde baraj ya hiç bulunmamaktadır ya da %3-5 seviyesindedir.
Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin ikinci maddesi şu şekildedir:
MADDE 2- 2839 sayılı Kanunun 34’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ittifakların” ibaresi "ittifakı oluşturan partilerin” şeklinde değiştirilmiş; üçüncü fıkrada yer alan "ittifakların ve", "ve ittifakların” ve “ittifaklara” ibareleri madde metninden çıkartılmış, son fıkra aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İttifakın aldığı oy toplamı ülke barajını geçtiği takdirde, seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak bu maddenin üçüncü fıkrasına göre yapılır. "
Yukarıda verilen değişiklik teklifinin ikinci maddesi, parlamentodaki aritmetiği belirli oranlarda değiştirme potansiyeli sebebiyle üzerinde en çok konuşulan maddelerden birisi olmuştur. Öncelikle söz konusu değişiklik teklifi ve kanunun mevcut halini bir tabloda karşılıklı olarak görelim:
Mevcut Hali | Değişiklik Teklifi |
---|---|
Bir seçim çevresinde siyasi partiler, ittifaklar ve bağımsız adayların elde edecekleri milletvekili sayısının hesabı: | Bir seçim çevresinde siyasi partiler, ittifaklar ve bağımsız adayların elde edecekleri milletvekili sayısının hesabı: |
Madde 34 – Bağımsız adaylar ve 33 üncü maddede yazılı oranı aşan siyasi partiler ile bu oranı aşan ittifakların, bir seçim çevresinde elde edecekleri milletvekili sayısı aşağıdaki şekilde hesaplanır: | Madde 34 – Bağımsız adaylar ve 33 üncü maddede yazılı oranı aşan siyasi partiler ile bu oranı aşan ittifakı oluşturan partilerin, bir seçim çevresinde elde edecekleri milletvekili sayısı aşağıdaki şekilde hesaplanır: |
(Değişik fıkra: 27/10/1995-4125/16 md.; İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 18/11/1995 tarihli ve E. 1995/54, K. 1995/59 sayılı Kararı ile.) | (Değişik fıkra: 27/10/1995-4125/16 md.; İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 18/11/1995 tarihli ve E. 1995/54, K. 1995/59 sayılı Kararı ile.) |
(Değişik fıkra: 23/5/1987-3377/10 md.) (Değişik birinci cümle: 23/11/1995-4138/2 md.) Seçime katılmış siyasi partilerin, ittifakların ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır. Siyasi partilerin ve ittifakların oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe.... ila o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünür. Elde edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayrım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanır. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan siyasi partilere, ittifaklara ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunur. (Ek cümle: 17/10/1987-3404/1 md.; Mülga: 27/10/1995-4125/21 md.)(…) (1) | (Değişik fıkra: 23/5/1987-3377/10 md.) (Değişik birinci cümle: 23/11/1995-4138/2 md.) Seçime katılmış siyasi partilerin, bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır. Siyasi partilerin |
Son kalan milletvekilliği için birbirine eşit rakamlar bulunduğu takdirde, bunlar arasında ad çekilmek suretiyle tahsis yapılır. | Son kalan milletvekilliği için birbirine eşit rakamlar bulunduğu takdirde, bunlar arasında ad çekilmek suretiyle tahsis yapılır. |
(Değişik fıkra: 23/11/1995-4138/2 md.) Seçime katılan siyasi partilerden veya ittifaklardan hiçbirisi yukarıdaki maddede yazılı oranı aşamamış ise milletvekilleri üçüncü ve dördüncü fıkra hükümlerine göre paylaştırılır. (1) | (Değişik fıkra: 23/11/1995-4138/2 md.) Seçime katılan siyasi partilerden veya ittifaklardan hiçbirisi yukarıdaki maddede yazılı oranı aşamamış ise milletvekilleri üçüncü ve dördüncü fıkra hükümlerine göre paylaştırılır. (1) |
(Ek fıkra: 28/3/1986-3270/33 md.; Mülga: 23/11/1995-4138/2 md.) | (Ek fıkra: 28/3/1986-3270/33 md.; Mülga: 23/11/1995-4138/2 md.) |
(Ek fıkra: 13/3/2018-7102/21 md.) İttifakın elde edeceği milletvekili sayısının hesaplanmasında, ittifak yapan siyasi partilerin toplam oyu esas alınır. İttifakın elde ettiği toplam milletvekili sayısı, ittifak yapan siyasi partiler arasında her birinin aldığı geçerli oy sayısı esas alınarak bu maddedeki usule göre paylaştırılır. | (Ek fıkra: 13/3/2018-7102/21 md.) |
“İttifakın aldığı oy toplamı ülke barajını geçtiği takdirde, seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak bu maddenin üçüncü fıkrasına göre yapılır." |
Değişiklik teklifinin değerlendirmesine geçmeden önce seçim ittifaklarının kısa tarihine bir bakmak yerinde olacaktır. Seçim ittifaklarını getiren kanun değişikliği 13/3/2018 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bu değişiklik ile siyasi partilerin başka bir siyasi partiyi destekleme kararı almalarını yasaklayan hüküm kaldırılmış ve ittifak yaparak seçimlere katılabilmenin yolları açılmıştır. Böylelikle 24 Haziran 2018'de yapılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27. döneminin 600 yeni üyesinin belirlendiği seçimlere yönelik siyasi ittifaklar kurulabilmiştir. Anayasa’nın 67. maddesine göre ise “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Seçim ittifaklarını getiren kanunun üzerinden henüz bir yıl geçmeden uygulanabilmesi 2017 Anayasa değişiklikleri ile Anayasa’ya eklenen geçici bir madde sayesinde olabilmiştir.
Anayasa Geçiçi Madde 21 H): “Anayasanın 67’nci maddesinin son fıkrası hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz.”
Dolayısıyla bu geçici madde Anayasa’ya eklenmemiş olsaydı, 24 Haziran 2018 seçimlerinde seçim ittifakları söz konusu olamayacaktı.
Bilindiği üzere ülkemizde milletvekili dağılımları, nispi temsil sistemine uygun hesaplama yöntemlerinden biri olan d’Hont usulü uyarınca gerçekleştirilmektedir. d’Hont usulüne göre, siyasi partilerin bir seçim çevresinden aldığı geçerli oy sayısı, 1’den başlayarak o seçim çevresinden çıkacak olan vekil sayısına kadar ayrı ayrı bölünür. Örneğin bir A ilinden 3 vekil çıkacaksa siyasi partilerin oyları önce 1’e ardından2’ye ve en son da 3’e bölünür. Bölme işleminin ardından ortaya çıkan rakamlar büyükten küçüğe sıralanır ve o bölgeden çıkacak milletvekilleri, sayıların büyüklük sıralamasına göre partilere dağıtılır.
İttifakların seçim sistemimize girmesinin ardından d’Hont usulünün işleyişi açısından önemli bir yenilik getirilmiştir.
1. Aşama: Öncelikli olarak ittifakların aldığı toplam oy sayılarına göre ittifaklara vekiller dağıtılır. Yani tek tek siyasi partilere vekiller dağıtılmadan önce, ittifakların toplam kaç tane vekil çıkaracağı d’Hont usulüyle hesaplanır.
2. Aşama: İttifakın alacağı vekil sayısı belirlendikten sonra her ittifakın kendi içerisinde yine d’Hont usulü uyarınca vekil dağıtımı yapılır.
Not: Bir parti ittifak üyesi değil ise “önce ait olduğu ittifaka ardından siyasi partiye” dağıtım usulü uygulanamayacağı için o parti birinci aşamada ittifaklar ile beraber değerlendirilir.
Fakat getirilen kanun teklifinin ikinci maddesi ile bu usul ortadan kaldırılıyor. Seçim çevrelerindeki milletvekili dağılımında “önce ittifakların ardından da siyasi partilerin” aldıkları oy oranlarının dikkate alınması usulünden vazgeçilip “doğrudan siyasi partilerin” aldıkları oylar üzerinden yapılacak bir hesaplama usulü getirilmek isteniliyor. Böylelikle 2018 yılında getirilen yenilikten dönülmüş olacak. Peki kanun teklifi Meclis’ten geçerse vekil dağılımları nasıl etkilenecek? Bir örnek üzerinden ele alalım:
İl | Toplam Geçerli Oy | Milletvekili Sayısı |
---|---|---|
Elâzığ | 347.665 | 5 |
İttifak ve Parti Adı | Aldığı Oy Sayısı | 1’e Bölüm | 2’ye Bölüm | 3’e Bölüm | 4’e Bölüm | 5’e Bölüm |
---|---|---|---|---|---|---|
Cumhur İttifakı | 237.192 | 237.192 | 118.596 | 79.064 | 59.298 | 47.438 |
Millet İttifakı | 70.040 | 70.040 | 35.020 | 23.346 | 17.510 | 14.008 |
HDP | 40.429 | 40.429 | 20.214 | 13.476 | 10.007 | 8.085 |
Elazığ’dan 5 milletvekili çıkacağı için tablodaki en büyük 5 rakamın kendi içerisinde büyükten küçüğe sıralaması:
59.298 (Cumhur İ.)
Görülüyor ki Elâzığ
iline ait 5 vekilden 4’ünü Cumhur İttifakı 1’ini ise Millet İttifakı
çıkarmaktadır. Bu aşamadan sonra ikinci aşamaya geçilir ve ittifakın kazandığı
vekil sayısı kendi içerisinde aynı usulle partilere dağıtılır. Millet İttifakı
1 vekil çıkardığı için ittifak içi en çok oyu alan CHP vekil çıkartmış olur.
Cumhur İttifakı açısından ise aynı usul uygulanarak AKP ve MHP arasında vekil
dağılımı yapılır.
İttifaktaki Parti Adı | Aldığı Oy | 1’e Bölüm | 2’ye Bölüm | 3’e Bölüm | 4’e Bölüm |
---|---|---|---|---|---|
AKP | 189.933 | 189.933 | 94.666 | 63.311 | 47.483 |
MHP | 47.259 | 47.259 | 23.629 | 15.753 | 11.814 |
Cumhur İttifakı 4 vekil çıkaracağı için tablodaki en büyük 4 sayının kendi içerisinde sıralandırılması:
Sonuç olarak Elâzığ ilinde, “önce siyasi ittifaklara ardından siyasi partilere” usulüyle gerçekleştirilen milletvekili dağılımına göre AKP 4, CHP ise 1 milletvekili çıkarmıştır. CHP’nin MHP’den 10 bin oy daha az almasına rağmen vekil çıkarabilmesi esasen ittifak sisteminin bir sonucudur. Değişiklik sonrasında artık bu yönde bir imkân söz konusu olamayacaktır.
Değişiklik Teklifine Göre:
Parti Adı | Aldığı Oy Sayısı | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 |
---|---|---|---|---|---|---|
AKP | 189.933 | 189.933 | 94.666 | 63.311 | 47.483 | 37.986 |
MHP | 47.259 | 47.259 | 23.629 | 15.753 | 11.814 | 9451 |
CHP | 37.080 | 37.080 | 18.540 | 12.360 | 9.270 | 7.416 |
İYİP | 26.794 | 26.794 | 13.397 | 8.931 | 6.698 | 5.358 |
HDP | 40.429 | 40.429 | 20.214 | 13.476 | 10.007 | 8.085 |
Topladaki en büyük 5 sayının sıralanması:
5-47.259 (MHP)
Görüldüğü üzere, mevcut yasaya göre gerçekleştirilen usulde (önce ittifaklara ardından siyasi partilere usulü) CHP’nin kazanmış olduğu vekili, değişiklik sonrasında MHP kazanmaktadır.Değişiklik sonrasında siyasi ittifaka üye olan ama düşük oy alan siyasi partilerin oylarının o ittifaktaki yüksek oy oranı bulunan partiye yarar sağlaması mümkün olmayacaktır.
Elâzığ üzerinden gösterilen bu değişim tüm Türkiye açısından gerçekleştirildiğinde, AKP’nin 14, MHP’nin 4 ve HDP’nin 5 vekil daha kazanacağı; CHP’nin 16, İYİP’in ise 7 vekil kaybedeceği hesaplanmıştır.
Peki siyasi partiler açısından bu değişiklik nelere yol açabilir?
Nispi temsil sistemine uygun hesaplama şekilleri arasında bulunan d’Hont usulü büyük partilerin daha çok işine yaramaktadır[. Söz konusu bu değişiklik ile düşük oy alan partilerin ittifaka girmelerinin kendileri açısından %7 barajını aşmalarını kolaylaştırmaktan başka bir yararı kalmayacaktır. Değişiklik ile düşük oy alan partilerin vekil çıkarmasının zorlaştığı söylense de gerçekte mevcut haliyle de düşük oy alan partilerin vekil çıkarması zordur. İttifak sisteminin esas getirisi; ittifak içindeki yüksek oy alan partilerin, ittifaktaki düşük oy alan partilerin oyları sayesinde vekil sayılarını artırabilmeleri yönünde olmuştur. Dolayısıyla bu değişiklik teklifi esasen düşük oylu partiler açısından değil yüksek oylu partiler açısından bir dezavantaj yaratacaktır.
Burada ayrıca cevaplandırılması gereken ve değişiklik teklifinin kafalarda yaratmış olduğu karmaşayı gösteren bir problem de seçim pusulalarında ittifak alanına atılan oyların akıbetinin ne olacağı ve bu oyların geçersiz sayılıp sayılmayacağı yönündedir. Seçim kanunu teklifinin ardından kısa bir süre geçmişken kimi yorumcular milletvekili dağılımındaki önce ittifaka ardından siyasi partilere usulünden vazgeçilip doğrudan siyasi partilere dağıtım usulüne geçilmesinden sonra ittifak alanına oy kullanılmayacağını, bu alandaki oyların geçersiz sayılacağını ve bu sorunu ortadan kaldırmak adına ayrıca bir değişiklik yapılması gerektiğini öne sürmüştür. Oysa ki değişiklik teklifi, ne 298 sayılı Kanunun 100. Maddesinde ne de 2839 sayılı Kanunun 29.maddesinde herhangi bir değişiklik öngörüyor. 2839 Sayılı Kanunun 29.maddesi şu şekildedir: “Bir seçim çevresinde seçime katılan siyasi partinin 28 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca almış olduğu geçerli oyların toplamı siyasi partinin o seçim çevresinde almış olduğu geçerli oyu gösterir. (Ek iki cümle: 13/3/2018-7102/18 md.) Ancak aynı ittifak içerisindeki siyasi partilerin her birinin geçerli oyu; ittifakı oluşturan siyasi partilerin o seçim çevresinde tek başına aldıkları oy sayısına, ittifakın ortak oylarından gelen payın ilave edilmesiyle elde edilir.” Ayrıca 289 sayılı kanunun 100.maddesinin ittifaklara ilişkin bölümlerinde de “Bunlardan sonra, ittifak yapan siyasi partilerin bulunması halinde, ittifakların birleşik oy pusulasındaki sıralarına göre ortak oyları için yeteri kadar sütun ayrılır ve bu sütunların üzerine ittifakların unvanları yazılır.” ve “…yalnız ittifak alanı içerisine “EVET” mührünün basıldığı her durumda, bu oy pusulaları da geçerli kabul edilir ve sayım döküm cetvelinde ittifakın ortak oyları sütununa rakamlar birden başlamak üzere, sırasına göre çizilmek suretiyle, ayrı ayrı işaretlenir” ifadeleri yer almaktadır. Tekrar etmek gerekirse seçim kanunu değişikliği teklifinde bu bölümlere ilişkin herhangi bir madde bulunmamaktadır. Sonuç olarak, değişiklik teklifinin Meclis’ten geçmesinin ardından dahi, seçim pusulalarında ittifak sütunları ve ittifak unvanları yer alacak, bu bölümlere atılan oylar geçerli sayılacak, ittifak alanına atılan oylar ittifakı oluşturan partilerin ittifak içi aldığı oy oranlarına göre partilere dağıtılacak ve bu nihai sonucun ardından her partiye ayrı ayrı milletvekili dağıtımı gerçekleştirilecektir.
MADDE 3- 22/4/1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması” ibaresi madde metninden çıkarılmış, maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, Siyasi Partiler Kanununda öngörülen ve parti tüzüğünde belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihmal etmemiş olma koşuluyla seçime katılma hakkını muhafaza eder.
MADDE 4- 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 14’üncü maddesinin birinci fıkrasının (11) numaralı bendinde yer alan "veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde gruplarının bulunması” ibaresi madde metninden çıkarılmış, bendin sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir.
"Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, Siyasi Partiler Kanununda öngörülen ve parti tüzüğünde belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihmal etmemiş olma koşuluyla seçime katılma hakkını muhafaza eder.”
Bu maddeler ile iki önemli değişiklik yapılmaktadır:
Bir siyasi parti ülke çapında örgütlenmesini gerçekleştirmese bile TBMM’de grubu bulunması durumunda seçimlere katılabilirdi. Bu imkân ortadan kaldırılıyor.
Değişiklik ile seçime girebilmenin şartı haline getirilen “ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihmal etmemiş olma” koşulunun, siyasi parti özgürlüğüne ve seçme ve seçilme hakkına önemli bir sınırlandırma getirdiğinin altı çizilmelidir. AYM’nin yerleşik içtihadına göre temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran bir kanun öncelikli olarak şekli anlamda kanun niteliğine haiz olmalıdır. Fakat bir kanunun şekli anlamda kanun olması gerek şartken yeterli şart değildir. Ayrıca temel hak ve özgürlüğü sınırlayan kanunun, hukuk devleti ilkesine de uygun bir biçimde, belirli, net ve öngörülebilir olması gerekir. Değişiklik metninde geçen “ihmal etmemiş olma” ifadesinden ne anlaşılacağı belirsizdir. Örneğin kongreleri belirli sürelerle ertelemek de ihmal etmek kapsamında mıdır? Yoksa ihmal etmek kongreleri ertelemeksizin yapmamak mıdır? Bu düzenlemenin, AYM’nin temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran kanunlar için aradığı “duraksamaya ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde” açık olmadığı ve sonuç olarak Anayasa’ya aykırı olduğu rahatlıkla söylenebilecektir.
Maddenin Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla AYM önüne gitmeme ihtimalinde de başka bir hukuki sorun ortaya çıkabilecektir: Herhangi bir siyasi parti, milletvekili seçimlerine bu yüzden katılamazsa, AYM’ye bireysel başvuru yoluna gidebilir ve müdahalenin kanunilik ölçütüne uymadığını ya da bu müdahalenin ölçülü olmadığını ileri sürebilir. Nitekim bir siyasi partinin iki kez üst üste kongrelerini gerçekleştirmemesi dolayısıyla seçimlere katılma hakkının elinden alınması, müdahalenin orantısızlığını doğurabilecektir. Bu durumda hak ihlali kararı çıkarsa ne olacağı ve ihlalin sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağı iki önemli soru(n) olarak durmaktadır.
Kanun Teklifinin 5. Maddesi, 298 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasını değiştirmektedir. Öncelikle mevcut hali ve değişiklik teklifini bir tablo üzerinden görelim:
Madde 15 Mevcut Hali | Madde 15 Değişiklik Teklifi |
---|---|
Madde 15 – (Değişik: 22/12/2005-5435/44 md.) İl seçim kurulu, iki yılda bir ocak ayının son haftasında, il merkezinde görev yapan en kıdemli hâkimin başkanlığında merkez ilçe seçim kurulu başkanlarından sonra gelen en kıdemli iki üyeden oluşur. Kurulun, hâkimlerden iki de yedek üyesi vardır. Bu suretle kurulan il seçim kurulu iki yıl süre ile görev yapar. Hâkimlerin kıdemi, 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 15 inci maddesine göre belirlenir. Ancak, bu kıdemin belirlenmesinde, kınama veya daha ağır disiplin cezası almış olanlar diğerlerinden kıdemsiz sayılırlar. | "İl seçim kurulu bir başkan, iki asıl ve iki de yedek üyeden oluşur. İl seçim kurulu başkan ve asıl üyeleri, iki yılda bir ocak ayının son haftasında, il merkezinde görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından ilk derece adli yargı adalet komisyonunca yapılan kura çekimiyle tespit edilir. Kura çekiminde ilk çıkan başkan, sonraki iki üye asil ve en son çıkan iki üye de yedek üye olarak belirlenir. Birinci sınıfa ayrılmış yeterli sayıda hakimin olmaması durumunda en kıdemli hakimden başlayarak eksikler tamamlanır. Bu suretle kurulan il seçim kurulu iki yıl süre ile görev yapar. Hakimlerin kıdemi, 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 15 inci maddesine göre belirlenir. " |
Değişiklik sonrasında il seçim kurullarının başkan ve üyeleri Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca kura usulüyle belirlenecek.
Peki kurayı gerçekleştirecek olan Adli Yargı Adalet Komisyonu kimlerden oluşuyor? Bu sorunun cevabı 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda yer almaktadır. Söz konusu Kanunun 113. maddesine göre “Adlî Yargı Adalet Komisyonları bir başkan, iki asıl, bir yedek üyeden oluşmaktadır. Komisyonun bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcısı komisyonun doğal asıl üyesidir. Komisyon başkanı ile bir asıl üye ve bir yedek üyesi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca o yer hâkimleri arasından seçilmektedir.”
Getirilen teklifin en tartışmalı noktalarından birini, bu madde oluşturmuştur. Mevcut Kanuna göre il seçim kurulu başkan ve üyeleri çok uzun yıllar mesleki deneyimde bulunmuş hakimlerden oluşmaktadır. En kıdemli mesleki hâkimin doğrudan il seçim kurulu başkanı olması seçimlerin tarafsızlığı açısından önemlidir.
İçerisinde Adalet Bakanı ve Bakan yardımcısının bulunduğu, Adalet Bakanının başkanı olduğu, 4 üyesini Cumhurbaşkanı’nın dolaylı olarak atadığı, Cumhurbaşkanı’nın siyasi partisinin Meclis’te çoğunluğu oluşturduğu ve geri kalan 7 üyesinin de o Meclis tarafından seçildiği bir HSK’nın Adli Yargı Adalet Komisyonunun üyelerini seçmesi ve o üyelerin de il seçim kurulu başkan ve üyelerini belirlemesi kuvvetler ayrılığına aykırı olduğu gibi seçim güvenliği açısından da soru işareti yaratabilecektir.
Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin altıncı maddesi şu şekildedir:
MADDE 6- 298 sayılı Kanunun 18’inci maddesinin birinci fıkrasındaki "İlçedeki en kıdemli hakim kurulun başkanıdır” İfadesi çıkartılarak yerine "İlçelerde, ilçede görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından, merkez ilçelerde ise il seçim kurulu başkan ve üyelere ilişkin kura çekiminden sonra kalan listeden olacak şekilde il merkezinde görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından ilk derece adli yargı adalet komisyonunca yapılan kura çekimiyle belirlenen hakim üye kurula başkanlık eder. Birinci sınıfa ayrılmış yeterli sayıda hâkimin olmaması durumunda en kıdemli hâkim kurulun başkanı olur. Kura çekimine dahil olmak istemeyen hakimler yazılı olarak komisyona başvurur. Görev için yeterli sayıda başka hâkimin olması halinde kuraya dahil olmak istemeyenler listeden çıkartılır. " ifadesi eklenmiştir.
İlçe seçim kurullarında da benzer bir değişiklik yapılmak isteniyor. En kıdemli hâkim burada da kurulun doğal başkanı olmaktan çıkarılmaktadır. Fakat ilçe seçim kurulları açısından bir değişiklik, kura çekimine dâhil olmak istemeyen hâkimlerin yazılı olarak komisyona başvurabilmesi ve görev için yeterli sayıda başka hâkimin olması halinde kuraya dâhil olmak istemeyenler listeden çıkartılabilmesidir. Bu yönde bir “kuraya dâhil olmama” durumunun neden il seçim kurulları açısından söz konusu olmadığı bir yana; kuraya dâhil olmama hakkının kullanımı esnasında doğabilecek çeşitli baskı türlerinin de seçim güvenliği açısından oluşturacağı tehlikeleri, en azından bir potansiyel olarak, hesaba katmak gerekmektedir.
Bu gerekçenin madde metniyle herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Madde gerekçesinde “yedek üye seçimine ilişkin belirsizlik giderilmektedir.” denmekteyse de esas değişiklik yedek üyelerin belirlenmesine değil kurulun başkan ve üyelerinin belirlenmesine yöneliktir.
Değişikliğin amacının “tartışmalara mahal vermemek” olduğu söylenebilirse de doğrudan doğruya en kıdemli hakimlerden oluşan kurul üyelerinin nasıl tartışma yaratabileceği ve zaten kuvvetler ayrılığı ilkesi açısından anayasal sorunlarla dolu olan HSK’nın atadığı Adli Yargı Adalet Komisyonunun gerçekleştireceği kuranın, üstelik ilçe seçim kurulları açısından kuraya katılmama hakkının bulunduğu bir kuranın, nasıl tartışmaya mahal vermeyeceği belirsizdir.
Değişiklik teklifinin yedinci maddesi şu şekildedir:
MADDE 7- 298 sayılı Kanunun 23’üncü maddesine beşinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Öncelikli olarak söz konusu değişiklik maddesinin açık ve net bir madde olmadığını söylemek gerekir. Oluru olmadan ne demektir? Bu olurun hangi şartları taşıması gerecektir? Hangi usulle verilecektir? Benzer şekilde siyasi parti faaliyeti özgürlüğüne bir kısıtlama getiren bu madde de belirlilik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Değişiklik teklifinin sekizinci maddesi şu şekildedir:
Değişiklik teklifinin dokuzuncu ve onuncu maddeleri ise şu şekildedir:
MADDE 9- 298 sayılı Kanunun 36’ncı maddesinin birinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenler, en son seçmen olduğu adrese göre seçmen listelerine kaydedilirler. "
MADDE 10- 298 sayılı Kanunun 43’üncü maddesinin birinci fıkrasına "Seçmen kütüğünde yazılı adreslerine” İbaresinden sonra gelmek üzere "Adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenler ise en son seçmen olduğu adreslerine” ibaresi eklenmiştir.
298 Sayılı Kanun’un 28.maddesinde seçmen adresi şu şekilde tanımlanmıştır “Seçmenin devamlı oturduğu konutun bulunduğu ilçe, muhtarlık, sokak isimleri ile binanın kapı ve varsa daire numarası.”
Peki değişiklik maddelerinde ismi geçen “adresi kapanmış olmak” ifadesi ne anlama gelmektedir? Belirtmek gerekiyor ki ne maddenin içerisinde ne 298 sayılı Kanunda ne de 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliğinin herhangi bir yerinde “adresi kapanmış olmak” terimi bulunmaktadır. Adresi kapanmış olmaktan ne anlaşılacağı net değildir. Değişiklik teklifinin bu maddesinin de belirsiz olduğu vurgulanmalıdır.
Kanun teklifinin gerekçesinde geçen “adresinin kapanmış olması sebebiyle seçmen listesinde yer alamadığı için oy kullanma hakkının kaybedilmesinin önüne geçilmek amaçlanmıştır.” ifadesinden de adresin kapalılığının ne olduğunu anlamamız mümkün olmamaktadır. Bu durumda son olarak değişiklik teklifini TBMM Başkanlığına sunan AK Parti Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın sözlerine başvurulabilir. Yazıcı şunları söylemiştir:
"Adres Kayıt Sistemi'ne göre, adrese yeni kişiler kaydedildiğinde eski kayıtlılar otomatik olarak devre dışı kalıyor. Kişi orada kayıtlı olduğunu zannederken bakıyor ki orada devre dışı kalmış. Bu sorunu gidermiş oluyoruz."
Bu ifadenin de yeterli açıklık getirmediğini söylemek gerekmektedir. Adresi kapalı olmak, “adrese yeni kişiler eklendiğinde eski kayıtların düşmesi” midir? Öyleyse bu durum nasıl ortaya çıkmaktadır? Maalesef bu da belli değildir ve bu belirsizlikler seçim güvenliğinin üzerine gölge düşürebilecektir.
Bu bağlamda hatırlanmalıdır ki “Adrese dayalı kayıt sistemi” ile seçmen kütükleri İçişleri Bakanlığına bağlı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün düzenlediği kayıtlara göre oluşturulmaktadır. Böylelikle YSK’nın Anayasa’ya aykırı olarak görev dışı bırakılması sağlanmıştır.
Değişiklik teklifinin yine en çok konuşulan maddelerinden birisi olan 11. maddesi şu şekildedir:
MADDE 11- 298 sayılı Kanunun
Gerekçesinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uyum maddesi olarak belirtilen bu madde ile kanundan başbakan ifadesi çıkartılırken yerine cumhurbaşkanı ifadesi getirilmemiştir. Evet, parlamenter rejim ortadan kaldırılmış ve bir başkanlık rejimi kurulmuş dolayısıyla da başbakan gitmiş yerine partili ve taraflı yeni bir cumhurbaşkanı gelmiştir. Dolayısıyla uyum yasaları ile başbakan görülen her yere cumhurbaşkanı yazılmalıdır. Teklifteki uyum maddesinde bu husus “unutulmuştur”. Böylelikle siyasi partinin genel başkanı olabilen taraflı bir Cumhurbaşkanı, seçim yasaklarından muaf tutulmuştur. Bu “unutma” rejimin patronlu bir hiper başkanlık rejimi olduğunun önemli göstergelerinden bir tanesidir.
Bu madde hükmüne karşı karşılaştırmalı hukukta kimi örnekleri bulunan ihmal yoluyla anayasa aykırılık akla gelebilirse de AYM, yasa koyucunun ihmal ettiği ya da hareketsiz kaldığı konuların denetlenemeyeceği görüşündedir.
DEĞİŞİKLİKLER KABUL EDİLİRSE NE ZAMAN UYGULANABİLİR?
Anayasa’nın 67. maddesinin 7. fıkrasına göre “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Teklif maddesinin gerekçesinde şunlar ifade edilmiştir“…Yeni eklenen bir fıkra ile konjonktürel değişikliklere seçim kanunları açısından yer verilmemesi amaçlanmıştır. “
Böylelikle siyasi iktidarı elinde bulunduranların seçimlere kısa bir vakit kala seçim hukuku üzerinde kendi lehlerine gerçekleştirebilecekleri değişikliklerin engellenmesi amaçlanmıştır. Peki “seçim kanunlarından” tam olarak ne anlaşılması gerekir? Seçimlerle alakalı herhangi bir konuyu düzenleyen değişiklik, seçim kanunu mudur?
AYM’nin bu konudaki içtihadı şu şekildedir: “Yukarıda açıklanan anayasal hükümler ve gerekçeleri gözönünde bulundurulduğunda Anayasa’nın 67. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan seçim kanunları ibaresi ile seçmen iradesinin seçim sonuçlarına yansımasına tesir edebilecek veya seçime katılanlardan bir kısmına herhangi bir şekilde avantaj ya da dezavantaj oluşturma sonucunu doğurabilecek veya seçim süreci ve sonucunu etkileyebilecek düzenlemelerin kastedildiği anlaşılmaktadır.”
Bu çerçevede bir kuralın Anayasa’nın 67. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında seçim kanunu hükmü olup olmadığı tespit edilirken muhtevası esas alınmalı, yalnızca kanunun adında geçen seçim, seçmen, siyasi parti gibi ibarelerden hareketle niteleme yapılmamalıdır. Başka bir ifadeyle kuralın içinde yer aldığı kanunun seçimlere ilişkin bazı hususları düzenlemesi, o kanunda yer alan kuralların tamamının anılan anayasal hüküm çerçevesinde seçim kanunu hükmü olması sonucunu doğurmamaktadır. Aynı şekilde seçimlerle ilgisiz kanunların içeriğinde de Anayasa’nın 67. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında seçim kanunu hükmü niteliğinde kuralların yer alması mümkündür.”
Örneğin AYM, 2019 yılında görev süreleri biten YSK üyelerinin görev sürelerinin uzatılarak 2019 yılında gerçekleştirilecek yerel seçimlerin yönetim ve denetiminde görev almalarını sağlayan kanunun seçim kanunu olup olmadığına yönelik şu değerlendirmede bulunmuştur:
“Dava konusu kuralın Anayasa’nın 67. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında bir seçim kanunu hükmü olmadığı açıktır. Zira kural YSK üyelerinin mesleki teminatları ile görev ve yetkilerinde herhangi bir değişiklik içermemektedir. Kural Anayasa’ya uygun olarak seçilen ve görevlerini hâkimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine göre yerine getiren mevcut YSK üyelerinin görev sürelerinin bir yıl uzatılmasından ibarettir. Bu hâliyle kuralın seçim süreci ve sonucu üzerinde etki yaratma, dolayısıyla seçmen iradesinin anayasal ilkelere uygun olarak seçim sonucuna yansımasını etkileme ya da seçime katılanların bir kısmına avantaj veya dezavantaj oluşturma gibi bir fonksiyonunun olduğu söylenemez. Bu itibarla kural Anayasa’nın 67. maddesinin yedinci fıkrası anlamında bir seçim kanunu hükmü olarak nitelendirilemez.”
Peki, söz konusu değişiklikteki maddeler seçim kanunu niteliğine sahip midir?
Yukarıda da açıklandığı üzere milletvekili dağılımının hesaplanması yönteminde bir değişikliğe gidilmektedir ve bu değişiklik “seçmen iradesinin seçim sonuçlarına yansımasına tesir edebilecek” niteliktedir. Gösterildiği üzere yeni hesaplama ile partilerin oy sayısında herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen çıkarttıkları vekil sayılarında değişiklikler meydana gelmektedir. Sonuç olarak bu madde yürürlüğe girmesinin ardından 1 yıl içerisinde gerçekleştirilecek seçimlerde uygulanamayacaktır.
Benzer şekilde %7 barajını öngören birinci madde için de aynı gerekçe söylenebilecektir. Değişiklik teklifinin 3. 4. ve 11. maddeleri açısından da seçim kanunu nitelemesi rahatlıkla yapılabilecekse de diğer maddelerin niteliği konusunda belirsizlikler ortaya çıkabilecektir.
SONUÇ
Bir sonrakimilletvekili ve cumhurbaşkanı seçimlerine kısa bir vakit kalmışken AKP ve MHP’nin TBMM Başkanlığına sunmuş olduğu kanun teklifi kısa sürede çokça konuşuldu. Anlaşılan o ki konuşulmaya ve tartışılmaya devam edecek. Siyasi partiler seçimlerde uygulayacakları taktikleri de belirli oranlarda, teklifin TBMM’den geçmesi sonucunda, değiştirip dönüştürecekler.
Ayrıca bu değişiklik teklifi 2018 yılında getirilen ittifaklar sisteminden bir geriye dönüş olarak nitelendirilebilecektir. 2018 milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce getirilen ve seçim kanununda önemli yenilikler yaratan değişikliklerden bir sonraki seçime (2023 seçimlerine) az bir vakit kala dönülmesi ve yeni bir değişiklik teklifinin getirilmesi, ülkemizde kuralları belirli, net ve öngörülebilir bir seçim hukuku sisteminin ve uygulamasının olmadığını göstermesi açısından da çarpıcı bir örnektir. Bu eksiklik hem yasa koyucu hem de tüm ülke yurttaşlarının üzerinde düşünmesi gereken bir husustur.
Ayrıca siyasal hayatımızı yakından etkileyecek bu değişiklik teklifleri, yukarıda anlatıldığı üzere birçok hukuksal sorunu bünyesinde barındırmaktadır. Değişiklik teklifi; kanun yapma usullerine, hukuk devleti ve temsilde adalet ilkelerine, temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunların açık ve net olması ile demokratik toplum gereklerine aykırı birçok içerikle doludur.Komisyon ve Genel Kurulda bu aykırılıkların giderilmesi ve belirsizliklerin ortadan kaldırılması adına çalışmalar yürütülmeli; ayrıca yurttaşlar, kendilerinin temsiliyetini yakından ilgilendiren bu önemli değişiklik teklifiyle ilgili aydınlatılmalıdır.