1. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2021/2008 K. 2021/3330 numaralı kararında davacı- karşı davalı kadın eşin gece geç saatlerde ve değişik zamanlarda yaptığı telefon görüşmelerinin ve başka bir erkeğe yazdığı mesaj içeriklerinin güven sarsıcı boyutu aştığını ve sadakatsizlik niteliğinde olduğunu kabul etmiştir. Davalı- karşı davacı erkek eşin hareket ve tehdit eylemlerinin ise davacı- karşı davalı kadın eşin sadakatsizliğine tepki niteliğinde olduğu, bu nedenle de davacı- karşı davalı kadın eşin davalı- karşı davacı erkek eşe oranla daha ağır kusurlu olduğuna kanaat getirerek davacı-davalı kadın eşe lehine TMK. 174 maddesince tazminata hükmedilen Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmuştur.
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2018/757 K. 2021/488 numaralı kararında belirsiz süreli iş sözleşmesinin süreli fesih yoluyla feshedilmesinde önel süresi içerisinde işçiye iş arama izninin kullandırılmasının işçinin talebine bağlı tutulmadığı, işverenin işçiye iş arama izni vermek ve kullandırtmak zorunda olduğu, iş arama izninin işçinin talebiyle toplu olarak kullandırılabileceği vurgulanarak önel süresi içerisinde işverenin izin verildiğini belirttiği gün ve saatlerde çalışılmak istenmesi durumunda işçiye iş verilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Mevcut olayda işçinin 22 haftalık önel süresi içerisinde tam gün mesai ile çalıştığı ve iş arama iznini kullanmak istemediği yönünde bir beyan veya bir itiraz ileri sürmediği sabittir. Bu nedenlerle Hukuk Genel Kurulu, iş arama izninin kullandırılması gerekirken çalıştırılan davacı işçiye izin kullanmaksızın alacağı ücrete ilaveten çalıştırıldığı sürenin ücretinin de yüzde yüz zamlı ödenmesi gerektiğine ve birinci derece mahkemesinin direnme kararının yerinde olduğuna hükmedilmiştir.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/4-1465 ve K. 2021/1062 numaralı kararında tehditten dolayı murisin yakınlarının yansıma yoluyla manevi tazminat talep edemeyecekleri yönünde karar vermiştir. İlk derece mahkemesince, olay günü davalının, müvekkillerinin murisi ...'ın yanına gelerek ‘‘çek şu arabanı şuradan, bugün seninle hesabımı, davamı halledeceğim, seni halledeceğim’’ diye bağırmak suretiyle murisi tehdit ettiği, davalının tehditleri karşısında murisin cevap vermeden evine girdiği sırada eşinin gözleri önünde kalp krizi geçirerek vefat ettiği, murisin ölü muayene tutanağında strese ve derin üzüntüye bağlı kalp krizi geçirdiğinin belirtildiği, davalının tehditlerine maruz kalması neticesinde yaşadığı büyük üzüntü ve acı nedeniyle vefat ettiği ileri sürülerek ... ve … için ayrı ayrı 2.000 TL, … için de 4.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Yargıtay ise, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesine göre ölüm halinde ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebileceği; BK’nın 49/1. maddesi (6098 sayılı TBK’nın 58/1. maddesi) uyarınca ise kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebileceği; olayda Adli Tıp Kurumu’nun otopsi raporunda kişinin ölümünün kendisinde mevcut olan kalp ve damar rahatsızlığı sonucu meydana gelip ölümü üzerine etkili ve harici herhangi bir nedenin tespit edilemediğinin belirtildiği; davacıların murisinin ölümünde davalının kusurunun bulunmadığı; murise karşı gerçekleştirilen tehdit eyleminden dolayı yakınları olan davacıların manevi tazminat isteyemeyeceği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Hukuk Genel Kurulu, manevi tazminat isteme hakkı beden ve ruh tamlığı bozulmuş olan kişiye tanındığı; yansıma zararın ise, hukuka aykırı eylemden zarar gören kişinin dışında bir başkasının zarar görmesi olduğu; illiyet bağı ve hukuka aykırılık koşullarının gerçekleşmesinin, özel bir koruma normunun ihlali gerektiği; olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 47/1. maddesine göre, sadece ölüm hâlinde, ölenin ailesine yansıma yoluyla manevi tazminat olarak uygun bir paranın ödenmesine karar verilebileceği düzenlemesi mevcut olduğu; ağır bedensel zarar hâlinde ise zarar gören kimsenin yakınlarının yansıma yoluyla manevi tazminat talep edebileceklerinin Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre belli koşullarda kabul edildiği; yakınların ağır bedensel zarar nedeniyle manevi tazminat isteyebilmeleri için de gerçekten kişisel yararların veya hakların doğrudan doğruya ağır bir biçimde zarara uğramış olması gerektiği; Türk Borçlar Kanunu’nun 56/2. maddesinde ise, zarar görenin yakınlarının yansıma yoluyla manevi tazminat isteyebilmeleri ancak ölüm veya ağır bedensel zararın varlığı hâlinde mümkün olduğu kabul edildiği; somut olayda ise murise yönelik tehdit eylemi nedeniyle manevi tazminat talep edildiği; davacıların murisinin ölümünden kısa bir süre önce davalı tarafından murise yönelik olarak tehdit eylemi gerçekleştirilmiş ise de tehditten dolayı yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğinden yakını olan davacı eş yararına manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu yönünde karar vermiştir.
4. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2021/2566 K. 2021/2024 numaralı kararında olumlu zararın, tamamen haklı olan tarafın sözleşmeden tamamen haksız olarak dönen taraftan isteyebileceği tazminatın konusunu oluşturup olumlu zarar kapsamında kalan kira kaybı sözleşmeden dönen tarafın tamamen haklı dahi olsa isteyebileceği alacak kalemlerinden olmadığına hükmetmiştir. Dava dilekçesinde, taraflar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinde sözleşme tarihi üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen binanın tamamlanmadığı, yapının süresinde tamamlanmadığından yapı denetim firması tarafından yapı denetim sözleşmesinin tek taraflı olarak feshedildiği, sözleşme gereğince davalılara düşecek olan dairelerin 6 adetinin davalılar tarafından 3. şahıslara satıldığı, müvekkillerinin sözleşmenin gereği olarak ifa edilmemesinden dolayı menfi zararlarının oluştuğu, aynı zamanda taşınmazı kullanamamalarından kaynaklı maddi zararlarının da doğduğunu, ayrıca yapının kaçak duruma düşmesinden dolayı idari para cezası ödemek zorunda kaldıklarını ileri sürerek, davalıların temerrüdü nedeniyle taraflar arasında imzalanan sözleşmenin feshi ile davacıların uğramış oldukları menfi zarar ve kullanamamadan kaynaklanan maddi zararların tazmini amacıyla 40.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava edilmiştir. Yargıtay, kararında; olumsuz zararın; sözleşmenin, karşı tarafça yerine getirileceğine olan güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan eylemli zarar olduğu; karşı tarafın malvarlığına girsin veya girmesin, sözleşme nedeniyle alacaklının cebinden (malvarlığından) çıkan ve yasal olarak harcanan para olduğu; Doktrinde hakim olan görüşe ve Yargıtay uygulamasına göre, burada oluşan zarar menfi (olumsuz) zarar olduğu; alacaklının sözleşme yaptığı için uğradığı, sözleşme yapmamış olsa idi uğramayacağı zarar olup, sözleşmeye güvenilerek yapılan harcamaların (giderlerin) tamamı, başka bir anlatımla karşı tarafın malvarlığına girmese bile o sözleşme nedeniyle cepten çıkan para olduğu; müspet zararın ise, sözleşme nedeniyle cebe girmesi gereken paranın, girmemesi nedeniyle meydana gelen zarar olduğu ve beklenti kaybı olduğu; binaların bitirilmiş olması halinde getirmesi beklenen eksik işler bedeli, kâr kaybı, gecikme tazminatı müspet zarar; inşaatın yapımı süresince oturulacak ev için ödenmesi gereken kira bedeli, sözleşmenin yapılmasına ilişkin giderler, sözleşmenin yerine getirilmesi dolayısıyla uğranılan zarar, binanın kal bedeline yönelik talepler menfi (olumsuz) zarar kapsamındaki alacak kalemlerinden olduğu; olumlu zararın, tamamen haklı olan tarafın sözleşmeden tamamen haksız olarak dönen taraftan isteyebileceği tazminatın konusunu oluşturup, olumlu zarar kapsamında kalan kira kaybı sözleşmeden dönen tarafın tamamen haklı dahi olsa isteyebileceği alacak kalemlerinden olmadığı yönünde karar vermiştir.
5. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2021/5285 K. 2021/7271 numaralı kararında aile konutu bakımından bir karar vermiştir. Yargıtay’a göre, Medeni Kanunu'nun 193. maddesi hükmü ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte Türk Medeni Kanunu’nun 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü "Aile birliğinin ve malik olmayan eşin barınma hakkının korunması" amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, malik olmayan eşin, aile konutunda ayni bir hakkı yoktur, şahsi hakkı vardır. Bu hak, taşınmazın parasal değerini, taşınmazı devralan üçüncü kişiden istemeyi içermez. Somut olayda ise davacı kadın, dava dilekçesinde tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuş, kabul edilmemesi halinde taşınmazın davalı bankaya satış bedelini talep etmiştir. Yargılama sırasında ise taşınmaz dava dışı üçüncü şahsa devredilmiştir. Yargıtay ise, TMK'nin 194. maddesinin malik olmayan eşin barınma hakkını koruduğu dikkate alındığında, davacı kadının dava konusu taşınmazın değerini talep etme hakkının bulunmadığının anlaşılmasına göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar vermiştir.
6. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E.2022/5 K.2022/1035 numaralı kararında davacı vekili, davacı işçinin alacakları ile ilgili İskenderun l. İş Mahkemesi’nin 2013/173 esas dosyasının 18/03/2014 günü karara bağlandığını, dosyada ıslah hakkı bir defa kullanılabildiğinden, bakiye alacakların davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, davacı muhtelif işçi alacakları dolayısıyla İskenderun 1. İş Mahkemesi’nin 2013/173 esasına kayıtlı dava açtığını, davası kısmen kabul edilen davacının 2014/107 esas sayılı davayı açtığını ve akabinde de aynı gerekçe ile bu kez de eldeki iş bu davayı açtığım, davanın hukuk ve usule uymayan haksız ve mesnetsiz bir dava olduğunu belirtip davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi genel bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun I ve 3 sayılı tarifelerine giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olacağı belirtilmiştir. Somut olayda davalı Millî Savunma Bakanlığı 5018 sayılı Kamu Maliye Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun (I) sayılı Cetveline göre Genel Bütçe kapsamındaki kamu idaresi olduğu, bu nedenle yukarıda belirtilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre harçtan muaf olmasına rağmen, Mahkemece davalı Bakanlık aleyhine harca hükmedilmesi hatalıdır. Hal böyle olunca Mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırı olup, Kanun Yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü gerekmiştir. Adalet Bakanlığı'nın kanun yararına bozma istemi açıklanan gerekçe ile yerinde görülmekle İskenderun l. İş Mahkemesi'nin 17/12/2019 tarih, 2018/741 esas ve 2019/738 sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere bozulması yönünde karar verildi.
ANAYASA MAHKEMESİ (AYM) KARARLARI
1. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Osman Gökalp (B. No: 2019/7312) başvurusunda, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvuruya konu olan olayda polis memuru M.A. müşteri olarak başvurucunun terzi dükkânına gelmiştir. Kısaltılmasını istediği pantolon paçalarıyla ilgili olarak başvurucu ile aralarında anlaşmazlık çıkmıştır. Saat 16:00 sıralarında olay yerine gelen polis ekipleri başvurucuyu kuvvet kullanarak polis merkezine götürmüş; hakkında hakaret, tehdit, görevi yaptırmamak için direnme, mala zarar verme suçlarından işlem başlatmıştır. Zor kullanılarak yapılan yakalama işlemi sonrası düzenlenen adli muayene raporunda başvurucunun yaralandığı tespit edilmiştir. Başvurucunun yakalandığı sırada hakkında gözaltı kararı bulunmadığı, Adli Kolluk Cumhuriyet Savcısı Görüşme Tutanağı'nın başvurucu polis merkezine götürüldükten sonra saat 17.10'da düzenlendiği, ifadesinin alınmak suretiyle başvurucunun serbest bırakılması talimatının alındığı anlaşılmıştır.
Başvurucunun polis memurları tarafından darp edildiği iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığına ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine olayla ilgili şikâyette bulunması üzerine soruşturma başlatılmıştır. Yapılan soruşturmada olaya ilişkin kamera kaydı görüntüsü olup olmadığı araştırılmış ancak bir kamera kaydına rastlanmamıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun şikâyetleri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiş, başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz reddedilmiştir. Başvurucu olağan hukuk yollarını tüketmiş ve AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştur.
Mahkeme, “Somut olayın tespit edilen meydana geliş koşulları kapsamında, kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen bir kuvvet kullanımı ve bunun karşısında başvurucuda meydana gelen bir yaralanma söz konusudur. Başvurucunun yaralanmasıyla neticelenen olayda kolluk kuvvetlerinin zor kullanma yetkisini aşmadıkları gerekçesiyle soruşturma makamlarının kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiği anlaşılmıştır.” diyerek “Başvurucuya karşı insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele oluşturan eylemlere yönelik olarak sorumluların belirlenmesi ve gerekiyorsa cezalandırılması yönünde etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği” sonucuna ulaşmıştır.
2. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Cem Sarısülük ve diğerleri (B. No: 2015/16451) başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine 6’ya karşı 7 oyla karar vermiştir. Başvurucuların yakını olan E.S. 1/6/2013 tarihinde kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen gösterinin Ankara’da gerçekleştirilen kısmına katılmıştır. E.S. gösteriye müdahalede bulunan kolluk görevlilerinden birinin silahından çıkan merminin başına isabet etmesiyle yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 14/6/2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Olağan hukuk yollarını tüketen başvurucular, güvenlik güçlerince güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştü.
Mahkeme çoğunluğu, “bağımsız ve tarafsız olarak yürütülmesi gerekliliğine dair incelemede yargılamanın etkililiğini zedeleyen bir durum bulunmadığı kanaatine” ulaşılmış ve yaşam hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir.
Karara Mahkeme Başkanı Zühtü ARSLAN, ve üyeler Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ karşı çıkmış ve karşı oy yazmıştır.
Üye Engin YILDIRIM karşı oy yazısında şunları ifade etmiştir: “Hem başvurucular bakımından hem de toplumsal vicdan ve kanaat açısından soruşturma ve yargı süreçlerinde bir şeylerin üstünün kapatılmaya çalışıldığı ve birilerinin korunduğu izleniminin verilmemesi ve böyle bir algının oluşmasının önüne geçilmesi hayati bir önem taşımaktadır. Maalesef, somut olay bağlamında böyle bir algının ortaya çıkmadığı söylemek mümkün görünmemektedir. Sanığın yargılanması sırasında kamuoyuna yapılan bazı açıklamaların da bu yönde intibaların oluşmasına yol açması muhtemeldir.”
3. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Alexandra Liana ve diğerleri (B. No: 2018/20732) başvurusunda, başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler yönünden Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvuruya konu olan olayda başvurucular, özel koleksiyona kayıtlı olan taşınmaz kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye tesliminin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
AYM “Somut olaya konu eserler ise gerçekte taşınmaz kültür varlıklarının parçası iken bir şekilde orijinallerinden kopmuş veya koparılmıştır.” tespitini gerçekleştirdikten sonra temel hak uyuşmazlığına konu olan olay için şu hukuki değerlendirmeyi yapmıştır: “Kamu makamları taşınmaz kültür varlıklarının bütünleyicisi olup bunlardan kopan parçaların özel koleksiyoncuların envanterine kaydedilebileceği yolunda bir inancın oluşmasına kendi tutum ve davranışlarıyla neden olmuştur. Kamu makamlarının eylemsizliği ve hatta aktif katkısı sebebiyle oluşan hukuksal duruma güvenerek söz konusu kültür varlıklarını edinen kişilerin bu güvenlerinin korunması gerekir.
Kuşkusuz bu durum taşınmaz kültür varlıklarının parçasını oluşturan eserlerin kamu mülkiyetine geçirilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Ancak bunların tazminatsız olarak müzeye teslim edilebilmesi için çok daha güçlü nedenlere ihtiyaç bulunmaktadır. Somut olayda ise kamu otoriteleri bunların korunması gereksiniminden başka bir neden gösterememiştir. Dahası kamu makamları başvurucu Şirketin bunları gereği gibi korumadığını ve müzeye teslimi hâlinde daha iyi korunacağını da iddia etmemiştir.”
Mahkeme amaç ve araç arasındaki dengenin kurulamadığını belirtmiş ve söz konusu müdahalenin ölçülülük ilkesinin bir alt başlığı olan gereklilik ölçütüne aykırılık teşkil ettiğini ifade ederek başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
4. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, İlhan Yiğit (B. No: 2016/7532) başvurusunda, Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurucu, sendikanın aldığı karar doğrultusunda gösteri yürüyüşü yapılmasına izin verilmemesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
AYM “Somut olayda başvurucunun da yer aldığı grup, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin yapılacağı yere kadar yaklaşık bir kilometre gösteri yürüyüşü yapmak istemiştir. Katılımcılar anılan yürüyüşü, ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarının iyileştirilmesi amacıyla fikirlerini kolektif biçimde ifade etme, o sırada toplu iş görüşmelerini yapmak üzere ÇSGB binasında bulunan Hükûmet yetkililerine seslerini duyurmak amacıyla düzenlemiştir. O hâlde başvuru konusu yürüyüşün özellikle görüşmelerin yapıldığı tarihte gerçekleştirilmesinin katılımcılar yönünden özel bir önemi bulunduğunun kabulü gerekir. Anılan amaca yönelik gerçekleştirilmesi planlanan toplantı ve gösteri yürüyüşü, demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır.” değerlendirmesinde bulunmuştur. Ayrıca Mahkeme yürüyüş güzergâhının Ankara'nın işlek caddelerinden birinde olmadığı, aksine ÇSGB binasına giden çok sayıda oldukça dar ara sokaklardan birinin seçildiğini de tespit etmiştir.
AYM’ye göre bütünüyle barışçıl olmaktan çıktığı değerlendirilmeyen ve herhangi bir şiddet hareketi yaşandığı tespit edilemeyen gösteri yürüyüşünde katılımcıların haklarını kullanabilmelerine yönelik olarak idarenin daha fazla tolerans göstermemesi için makul hiçbir sebep bulunmamaktadır.
Mahkeme anılan gerekçelerle müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığını ve müdahalenin demokratik toplumda gereklilik ilkesine uygun olmadığı ifade ederek başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
5. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Emre Sönmez (B. No: 2019/890) başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinde altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurucunun tutuklu bulunduğu sırada İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla hükümlü ve tutukluların kıyafet değişimlerine sınırlama getirilmiştir. Buna göre eskiyen giyim eşyalarının ancak yenileriyle değiştirilmesine izin verileceği, çamaşır makinesine veya ağartıcılara maruz kalmış ya da tamir görmüş kıyafetlerin ceza infaz kurumuna alınmasına ise müsaade edilmeyeceği kararlaştırılmıştır. Başvurucu, infaz hâkimliğine başvurarak bu kısıtlamanın kaldırılması talebinde bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği talebi reddetmiştir.
Ağır Ceza Mahkemesi de İnfaz Hâkimliği kararının usul ve kanuna aykırı olmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Olağan hukuk yollarını tüketen başvurucu AYM’ye bireysel başvuru yoluna gitmiştir.
AYM giyim eşyalarının ancak yeni eşyalar ile değiştirilmesinin zorunlu tutulmasıyla ilgili olarak şu değerlendirmede bulunmuştur: “ …başvurucu maddi imkânlarının yeni kıyafet almaya elverişli olmadığını öne sürmektedir. Mali olanakları yeterli olmayan tutuklu ve hükümlülerin evlerindekileri kullanmak yerine yeni kıyafet almaya zorlanması ceza infaz kurumunda bulunmanın ötesinde bir ızdırap duymalarına yol açabilir. Ceza infaz kurumunda bulunma insan onurundan feragat edilmesini gerektirmez. Diğer bireyler gibi mahpuslar da korunmaya değer onura sahiptir. Ceza infaz kurumlarının güvenliği sağlayacak tedbirlerin alınması konusunda geniş takdir yetkileri bulunsa da alınacak tedbirlerin tutuklu ve hükümlülerin tutulma hâlinin gerektirdiğinin ötesinde manevi üzüntüye düçar olmalarına yol açmamalıdır.”
AYM, “somut olayda başvurucunun evde bulunan ve kullanılabilir durumda olan kıyafetlerinin ceza infaz kurumuna alınmaması suretiyle başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca cevap vermediği ve bu nedenle demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı” kanaatine varmıştır.
6. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Sadık Türk ve Mehmet Şerif Özdemir (B. No: 2018/21459) başvurusunda, Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bireysel başvuruya konu olan olayda başvurucular 16/4/2017 tarihinde yapılacak halkoylamasından on bir gün önce bir eğitim sendikası tarafından düzenlenen "Başkanlığa Hayır" konulu basın açıklamasına katılmıştır. Kolluk tutanaklarında basın açıklamasının yapıldığı esnada başvurucuların üzerinde sendika yeleklerin bulunduğu, anılan halkoylamasına karşı bildirileri vatandaşlara dağıttıkları ve bu çerçevede çeşitli sloganlar attıkları belirtilmiştir.
Başvurucular hakkında sair propaganda eyleminde bulundukları gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 156. maddesi yollamasıyla 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucuların söz konusu idari para cezalarına ayrı ayrı itirazları ilgili Sulh Ceza Hâkimlikleri (Hâkimlikler) tarafından reddedilmiştir.
“Başkanlığa Hayır" konulu bir basın açıklamasına katılmaları nedeniyle haklarında idari para cezası uygulanmasının, suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
AYM başvuruyu hem suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlali hem de ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlali açısından incelemiştir. Mahkeme seçim propagandaları ile ilgili olarak şu ayrıma kararında değinmiştir: ”Bu kapsamda seçimin başlangıç tarihinden seçimden önceki onuncu güne kadar olan süreçteki genel propaganda faaliyetlerine 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümleri uygulanacakken seçimden önceki onuncu günün sabahından başlayan ve seçimden önceki gün saat 18.00'e kadar gerçekleştirilen özel propaganda faaliyetlerine 298 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır.”
AYM “somut olayda Başsavcılık ve derece mahkemelerince kanunun uygulanmasında hataya düşülerek açıkça kanun kapsamına girmeyen bir eylem nedeniyle başvurucular idari para cezasıyla cezalandırılmıştır.” diyerek suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
AYM ayrıca toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı açısından “Bu kapsamda somut olayda başvurucular tarafından seçimlerden on bir gün önce gerçekleştirilen bir basın açıklamasına 298 sayılı Kanun'a dayanılarak müdahale edildiği anlaşılmıştır. Oysaki özel propaganda faaliyetleri için öngörülen düzenlemeye dayanan müdahalenin toplantı hakkı yönünden kanuni bir dayanağının bulunduğundan söz edilemez.” diyerek müdahalenin kanunilik şartını taşımadığı gerekçesiyle ihlal oluşturduğunu söylemiştir.
7. İHAM, Y/Polonya (B. No: 74131/14) başvurusunda trans bir erkek olan Y’nin, doğum belgesinden atanmış cinsiyetinin çıkarılması veya yeni bir doğum belgesi düzenlenmesi talebinin Polonya devleti tarafından reddedilmesi üzerine yaptığı incelemede, başvurucunun İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 8. maddesinde yer alan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile 14. maddesinde yer alan ayrımcılık yasağının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme’nin yapmış olduğu değerlendirmede başvurucu, yerel makamların kararları sonucunda herhangi bir dezavantaja maruz kaldığını ispat edememiştir. Mahkeme’ye göre yerel makamların doğum belgesini değiştirmeme kararı, takdir marjı dâhilindedir.
8. İHAM, Regional Air Services S.R.L. ve Ivaşçu/Romanya (B. No. 76549/17) başvurusunda Romanya’da bir havayolu şirketi ve şirketin iki hissedarından birinin yapmış olduğu başvuruda, bir gazetede yer alan makalede şirket sahibinin “eski gizli polis” olduğu iddiasıyla incelemiştir. Başvurucu şirket ve Ivaşcu bu ifadelerin iftira niteliğinde olduğunu ve şirketin ticari itibarına zarar verdiğini öne sürmüş ise de İHAM, Romanya mahkemelerinin, başvurucunun özel hayatına saygı hakkı ile gazetecilerin ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurduğunu tespit etmiştir. Mahkeme’ye göre yerel mahkemelerin kararları İHAM içtihatlarıyla uygundur. Sonuç olarak başvurucuların özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ihlal edilmemiştir.
9. A ve B/Gürcistan, (B. No. 73975/16) başvurusunda, başvuruculardan A’nın kızı ve B’nin annesi olan C’nin, bir polis memuru olan eşi tarafından öldürülmesinin incelendiği davada İHAM, başvurucunun yaşam hakkının ve etkili soruşturma yükümlülüğü ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir. İHAM yapmış olduğu incelemede, kolluk kuvvetlerinin hareketsizliği ve ihmalinin, aile içi istismarın C'nin öldürülmesiyle sonuçlanmasının ana nedenlerinden biri olduğunu gözlemlemektedir. Buna göre yerel makamların ateşli silaha erişimi olan bir polis memurundan şikayet edildiği bir vakada var olan yüksek risk düzeyini bilmeleri gerekmekteydi. Ayrıca yerel makamlar, ailenin yaptığı şikayetleri dikkate almamış, bu durumun kolluk kuvvetleri içerisinde cinsiyete dayalı ayrımcılıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda etkili bir soruşturma yürütülmemiştir.
10. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/1-274 E. 2021/424 K. numaralı kararına göre, tasarlama hâlinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükûnetle düşünebilmeye yetecek kadar bir süre geçmektedir. Fail bu süre içinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut delillerle belirlenmeli, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır. Duygusal çöküntü ve hiddetin etkisi altında soğukkanlı bir şekilde düşünmesini engelleyecek şekilde aniden gerçekleşen öldürme olayında tasarlama yoktur.
11. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/1079 E., 2020/1071 K. numaralı kararına göre, şikayete tabi suçlarda şikayetçi olmadığını söyleyen kişi bir daha şikayetçi olamaz.
12. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/12200 E., 2021/9099 K. numaralı kararına göre, bakımı zamanında yaptırılmayan asansörün düşmesi sonucu 3 kişinin yaralandığı olay sonrası apartman yöneticisi ile asansör bakım firması yetkilisine "taksirle yaralama" suçundan hüküm kurulmalıdır.
13. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2021/15871 E., 2021/14450 K. numaralı kararına göre, sanığın uyuşturucu ticareti yaptığına dair bir bilgi yokken, aynı evde kaldığı diğer sanık hakkındaki ihbar sebebiyle yapılan aramada ele geçen maddeleri kendisinin de bulundurduğunu ikrarla suçunun ortaya çıkmasına yardım ettiğinden (TCK m. 192/3) etkin pişmanlık uygulanmalıdır.
14. Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2021/18074 E., 2021/19532 K. numaralı kararına göre, hakimin, suç duyurusunda bulunduğu sanık hakkında iddianame düzenlendiği ve aynı mahkemeye düştüğü, hakimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek hallerin varlığına rağmen yargılama yapılarak mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır.
15. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2020/7753 E. 2021/3067 K. numaralı kararına göre, CMK'nın 135. maddesi kapsamında iletişimin dinlenmesi sonucunda elde edilen telefon görüşme içerikleri belirti/emare delili olup tek başına hükme esas alınamazlar.
16. Yargıtay CGK 2019/96 E. 2021/401 K. numaralı kararına göre, dur ihtarına uymayarak kaçan sanığın “üstünde yapılan aramada” iç çamaşırında (külodunda) eroin bulunsa bile, yazılı arama emri veya arama kararı olmadan yapılan üst araması ve elde edilen deliller hukuka aykırıdır.
1. Genel Sağlık-İş tarafından hazırlanan Kriz ve Kadın Sağlık Çalışanları Araştırması Raporu’na göre kadın sağlık çalışanlarının yüzde 78’i borçlarını ödeyemiyor ve yüzde 80’i gelecek kaygısı yaşıyor.
2. Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu (CİSÜ) Durum Analiz Raporu'na göre, çocuk yaşta zorla evlilikler çocukların eğitim haklarını ciddi oranda kısıtlarken riskli gebelik ve şiddet olasılığını artırıyor.
3. KAOS GL Derneği’nin 23 Şubat 2022’de yayınladığı LGBTİ+’ların İnsan Hakları 2021 Raporu’na göre geçtiğimiz yıl gerçekleşen LGBTİA’lara yönelik hak ihlallerinin yüzde 30’unu ifade özgürlüğü ihlali oluşturdu. LGBTİ+ hak örgütlerinin önemli bir kısmı gerekçesiz olarak denetim sürecine alındı, denetlenenlerin bir kısmı idari para cezası ödemek zorunda kaldı. Yıl içerisinde gerçekleşen 8 nefret cinayeti raporlandı. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında veya sonrasında işkence ve kötü muamele yasağı birçok defa ihlal edildi.
4. NewsLabTurkey Research Hub tarafından yayınlanan Türkiye Medyasında Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Haberleri Raporu’na göre CSÜS hizmetlerine erişimde dezavantajlı konumda bulunan LGBTi+lar, göçmenler/mülteciler ve engelliler medyada temsil edilmiyor.
5. DİSK/Genel-İş'in Araştırma Dairesi tarafından hazırlanan Kadın Emeği Raporu’na göre genç kadın işsizliği açıklanan resmi verilerin iki katı durumda ve kadınların istihdama katılım oranı yüzde 29 ile sınırlı.
6. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) İş Gücü İstatistikleri'nin 4. çeyrek sonuçları açıklandı. Sonuçlara göre, yaklaşık 10 milyon kadın zorunlu olduğu ev içi emek sebebiyle iş gücüne dahil olamıyor.
7. Yaklaşık otuz kadın, en çok kullanılan internet siteleri içerisinde yer alan PornHub’ı cinsel saldırı, çocuk pornografisi, tehdit, şantaj ve insan kaçakçılığı sebebiyle şikayet etti.
8. TBMM'ye sunulan, yaklaşık 800 gün önce kaybolan Gülistan Doku’nun bulunması amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmasına yönelik önerge, AKP ve MHP’nin oyları ile reddedildi.
9. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi tarafından 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırı bir şekilde çalışanların cinsellikleri, mezhepleri ve etnik kökenlerine yönelik bilgilerin istendiği gazeteci Çiğdem Toker tarafından haberleştirildi.
10. Rize Sulh Ceza Hâkimliği, “Son 1,5 yılda 22 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti” başlığıyla 55 internet sitesinde bulunan habere erişim engeli getirdi.
11. Mardin’de sanık Uzman Çavuş Ömer Ayas’ın cinsel saldırı suçuyla yargılandığı davada savcı, sanığın beraati talebiyle mütalaa hazırladı. Mütalaada katılanın sanık tarafından cinsel saldırıya maruz bırakıldıktan sonra, sanıkla daha sonraki bir birlikteliği kabul etmesi hayatın olağan akışına aykırı olarak değerlendirildi.
12. Üniversite öğrencisi Güleda Cankel’i bıçaklayarak öldüren sanık Zafer Pehlivan’ın yargılandığı davada yerel mahkeme, cezada artırım sebepleri arasında bulunan tasarlayarak öldürme halinin mevcut olayda vuku bulunmaması sebebiyle müebbet hapis cezasına hükmetmişti. Cezanın ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmesi istemiyle Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne yapılan başvuru reddedildi ve müebbet hapis cezası onandı.
13. Bingöl’de yedi sanığın, 12 yaşında bir çocuğu cinsel istismara maruz bıraktığı iddiasıyla açılan davada beraat kararı veren Mahkeme, “çocuğun sürekli olarak maruz bırakıldığı istismarı kimseye söylememesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve bunun rıza anlamına geldiğini” belirtti.
14. Danıştay Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali talebiyle Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi tarafından açılan iptal davasında mütalaa verdi. Başsavcılık, çekilme kararının hukuka aykırı olduğu yönünde görüş bildirdi.
15. Geçtiğimiz yıl Taksim’de 19’uncusu gerçekleştirilen Feminist Gece Yürüyüşü’nün ardından 17 kadın hakkında “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçunu işledikleri şüphesiyle soruşturma başlatılmıştı. İddianamede yer alan gerekçe, kadınların slogan atılırken zıplıyor olmalarıydı. Davanın ilk duruşması İstanbul Adliyesi 10. Adliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü ve Mahkeme, davanın 23 Eylül’e ertelenmesi yönünde karar verdi.
16. Feminist Gece Yürüyüşü’nde gözaltına alınan Ghazeleh Mogaddam’ın ülkesine iade edilmesi tehlikesinin mevcut olduğu gündeme geldi. Göçmenler Sendikası, Mogaddam’ın iadesi halinde, göçmen kadının yaşam hakkı yönünden ciddi risklerin bulunduğunu belirtti.
17. Genel-İş İzmir 2 No’lu şubesi tarafından, Eşrefpaşa Hastanesi’nde çalışan kadınların toplu iş sözleşmesi ile kazandıkları regl izninin kullanımının engellenmesi protesto edildi.
18. Anadolu 16. Asliye Ceza Mahkemesi, tehdit suçundan 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan sanık Sedat K. hakkında “yargılama sürecindeki davranışları” sebebiyle iyi hal indirimi kararı verdikten sonra, cezayı para cezasına çevirdi. Oysa sanık, duruşma esnasında müşteki H.S.’yi ölümle tehdit etmişti.
19. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) açıklamasına göre her yıl 39 bin kadın, güvenli ve sağlıklı yollardan kürtaja erişim sağlayamadığı için yaşamını yitiriyor.
20. Meksika Yüksek Mahkeme’si Puebla Medeni Kanunu'nun 875. maddesinin, kişilerin cinsiyetlerinin ve toplumsal cinsiyet kimliklerinin tanınması için 18 yaşında olmaları gerektiğini öngören ikinci bölümünü oybirliğiyle geçersiz kıldı. Kararda 18 yaşından küçük transların da kimlik belgelerindeki cinsiyet hanesini değiştirme olanağına sahip olma hakkı bulunduğu belirtildi.
21. Kuveyt Anayasa Mahkemesi, Ceza Kanunu’nun "karşı cinsi taklit etmeyi" keyfi olarak suç sayan 198. maddesini anayasaya aykırı bularak Kuveyt Anayasası'nın kişisel özgürlüğü kutsal sayan 30. maddesine aykırı olduğuna karar verdi.
22. Kolombiya Anayasa Mahkemesi, Yeşil Dalga Hareketi’nin uzun yıllardır süren mücadelesi sonucunda kürtajı hamileliğin 24'üncü haftasına kadar onayladı.
23. Kanada’da yaşamış binlerce yerli kadını temsilen British Columbia, Alberta, Saskatchewan, Manitoba ve Quebec mahkemelerinde zorla kısırlaştırma iddialarının incelenmesi talebiyle dava açıldı.