Pervin Somer'e Üç Soru

MENU

​Pervin Somer’e Üç Soru

Bültenimizin bu sayısında değerli hocamız Arb. Av. Prof. Dr. Pervin Somer ile röportaj yaptık. Arb. Av. Prof. Dr. Pervin Somer, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Akademik kariyerine Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde araştırma görevlisi olarak başlamıştır. Yüksek lisans eğitimini "Arsa Payı Karşılığı Kat Yapım Sözleşmesi” adlı tezi ile Ankara Üniversitesinde ve doktora eğitimini “Roma Hukukunda Mala Verilen Zarar” adlı doktora tezi ile İstanbul Üniversitesinde tamamlamıştır. 2002 yılında “Roma Hukukunda İstisna Akdi” adlı eseriyle hukuk doçenti olmuş, 2011 yılında profesör unvanını kazanmıştır. Sağlık Hukuku dahil olmak üzere uzmanlık alanlarında yayımlanmış ulusal ve uluslararası makale ve eserleri mevcuttur. Marmara Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi ve Okan Üniversitesinde akademik ve idari görevler yürütmüştür. İstanbul Barosuna ve Arabuluculuk Siciline kayıtlı olup ayrıca çeşitli kurumlarda arabuluculuk eğitimi de vermektedir. ATEM (Arabuluculuk ve Tahkim Eğitim Merkezi) kurucu ortağıdır. Sivil toplum çalışmalarına önem veren Prof. Somer, Tıp Hukuku Derneği, Tıp Hukuku ve Tıp Etiği Derneği, Yeditepe Arabuluculuk Derneğinde ve Özürlüler Vakfında gönüllü görevler üstlenmiştir.


1- Kendi öğrencilik döneminiz ile kıyasladığınızda sizce hukuk eğitiminde neler değişti?
1978-1982 yılları arasında lisans eğitimimi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tamamladım. Hakimlik stajını saymazsak önce öğrenci sonra akademisyen olarak hukuk eğitiminin içinde yaklaşık 40 yıldan fazla zaman geçti. Özellikle akademik yaşamım YÖK'ten sonrasına denk gelir. Hukuk eğitiminin ne şekilde evrildiğinin yakından tanığı olanlardan biri olduğumu artık kolaylıkla söyleyebilirim. Önce kendi dönemimden bahsedeyim ki değişiklikler daha anlaşılır olsun. Üniversiteyi kazandığımda zaten Ankara ve İstanbul olmak üzere iki Hukuk Fakültesi vardı. Ankara Hukukta birinci sınıf barajdı, yani bütün dersleri vermeden ikinci sınıftan ders almamız mümkün değildi. İkinci sınıfta Borçlar Genel Hukuku, İdare Hukuku ve Ceza Genel Hukuku derslerinden geçemeyen öğrenci üçüncü sınıfta özel hükümleri ve İdari Yargı hukuku dersini alamıyordu. Üçüncü sınıfın derslerinin tamamını vermeden de dördüncü sınıftan ders alamıyorduk ve geçme notunun 60 olduğu sınavlarla azami 6 yılda fakülteyi bitirmemiz gerekiyordu. Tabii o dönemlerde öğrenci affı da çok nadir söz konusu oluyordu. Sınavlarımız bir aylık süreye yayılır ve arada boş bırakılan günlerde rahatlıkla tekrarımızı da yapabilirdik. Hocalarımız kağıt sınırlaması olmaksızın ve genellikle üç saat süren sınavlar yaptığından, şimdiki gibi üç-beş günlük not ilan süresi olmaksızın rahat rahat kağıtlarımızı da değerlendirebiliyordu. Bu sınavlar esasen bilenle bilmeyeni ayırt edebiliyordu. Derslerin dönemlik olmaması ve arada vize-final sınavlarıyla bölünmemesi bilgiyi içselleştirmede en büyük avantajı sağlıyordu. Sonra YÖK kuruldu, öğrencileri meşgul etmek için birinci yarıyıl iki, ikinci yarıyıl da iki vize sınavı zorunluğu geldi. Bu dönem araştırma görevlisi olduğum yıllara denk gelir. Giderek Vakıf Üniversiteleri kuruldu ve Hukuk Fakültelerinin sayısı arttı, tabii mezunların da. O veya bu gerekçeyle sistem dönemlik eğitime döndü, eğitime yaz okulları eklendi. Artık öğretim üyesinin sınav yapmak, sınav kağıtlarını okumak ve not ilan etmek için nerdeyse sayılı günleri var. Hukuk Fakültelerinin öğrenci sayısının fazla olduğu dikkate alındığında bu ister istemez sınav şekline de yansıdı. Pek çok Hukuk Fakültesinde çan eğrisi uygulanmaya başlandı ki sonuçları vahimdir. Öğretim üyesi notları giriyor, kalması gereken, hakikaten sınav kağıdı kötü ve notu düşük öğrenci çan eğrisi ile o dersten geçmiş oluyor. Koşullu ders geçme diye bir sistem geldi, bilen de bilmeyen de mezun olmaya başladı maalesef. Sık sık çıkartılan öğrenci affının da olumsuz bir etken olduğu kanaatindeyim. Tabii hukuk eğitiminde madalyonun diğer yüzü akademisyenler... Burada da pek çok şeyin yolunda gitmediğini ifade etmek lazım. Zar zor hukuk fakültelerini tercih için baraj puan kabul edildi, bu olumlu bir gelişme ama popülist yaklaşımla sayıları artan hukuk fakültelerinde yeterli akademik kadro bile yok ne yazık ki.

2- Günümüz Türkiye’sinde hukuk sistemi bakımından sizce sorunlu noktalar nelerdir?
Hukuk sisteminde sorunlu olmayan noktalar var mı diye sorsak cevabı daha kısa olur. En başta hukuk devleti artık sorunlu. Bilmem gerisini konuşmaya gerek var mı? Hukuk işlemiyor, işlerse de geç işliyor. Yargı kararlarına kurumlar uymuyor; insanların hukuka adalete güveni sarsıldı, en kötüsü budur. Çünkü günün birinde herkesin sığınacağı güvenli liman hukuktur, hukuk olmalıdır. Hukuka ve yargıya siyasetin karışmasının sıkıntılarını yaşıyoruz. Kuvvetler ayrılığı işlemiyor demek isterim, yok oldu demek yerine. Hukuk sistemi alarm veriyor çoktandır. En zoru da bütün bunların tanığı olarak kürsüye çıkıp hukuk anlatmak.

3- Hukuk eğitimi ve sistemindeki bu sorunlara ilişkin çözüm önerileriniz nelerdir?

Yıllardır hukuk eğitimini daha iyi bir yere nasıl taşırız konusuna kafa yorup duruyorum, sadece ben değil pek çok meslektaşım böyle. Mezunlarımız hakim, savcı, avukat olarak meslek hayatına atılıyor; orası da sorunlu. TBB yıllar önce hukuk eğitiminin kalitesi ve iyileştirilmesiyle ilgili bir dizi toplantı yaptı. Sonra YÖK "ben bu toplantıları devam ettireceğim" manasında adım attı ama sonunu getirmedi. Toplantılar hangi noktada kaldı hatırlayan var mı bilmiyorum.

Hukuk fakültelerinin mutlaka 5 yıla çıkması lazım ve ilk yıl sosyal bilimler hazırlık sınıfı gibi düşünülmeli. Ezberci ve test odaklı bir dönemden geçip gelen öğrencileri soyut kavramlara alıştırmak ve anladığını yazıya dökme becerisi kazandırmak bile büyük fayda sağlayacaktır. Hukuk Fakülteleri eğitimiyle, müfredatı ile farklılaşabilmeli. Çan eğrisi ve koşullu ders geçme kaldırılmalı. Diğer taraftan akademik kadrolar güçlendirilmeli ve araştırma görevlileri dahil yeterli akademik kadro olmadan hukuk fakültesi açılmasına izin verilmemeli. Tabii bir de kontenjanların azaltılması gerekiyor. Büyük bir revizyon şart. Önümüzde hukuk fakültesi mezunlarının gireceği bir sınav olacak. Sanırım o sınavda eğitimin fotoğrafını da çekmiş olacağız; daha doğrusu bilip konuştuklarımız ama bilmezden duymazdan gelinen pek çok şey o sınavda kendini gösterecek.

Hukuk eğitiminde de hukuk sisteminde de sorunları ortadan kaldıracaksak kesin, kararlı bir irade ortaya koymak ve yap-boz anlayışından vazgeçmek lazım. Maalesef bizde her şey ...muş gibi yapılıyor; palyatif adımlar da hiçbir sonuç getirmiyor. Hukuk sisteminin sorunlarının çözülmesi açısından, üzülerek söylemeliyim ki kısa vadede umutsuzum. Çünkü çok derin yara aldı, iyileşmesi epey zaman alacak. Hepimize büyük sorumluluk düşüyor; siyasetten hukuk insanlarına, vatandaşa kadar tüm paydaşlarının elini taşın altına koyması gerekiyor. Ya hep birlikte başaracağız ya da hep birlikte altında kalacağız. Umarım başarırız.