Quo Vadimus Güçlendirilmiş Parlamenter Rejime Dönüş Vaadi

MENU

Quo Vadimus Güçlendirilmiş Parlamenter Rejime Dönüş Vaadi

Yazar: Ar. Gör. Battal Niyazi Şahin

GİRİŞ
Uzun yıllardır Türkiye siyasetinin ve buna bağlı olarak hukukçuların üzerinde bir siyasal rejim hayaleti dolaşıyor. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından kabul edilen 1982 Anayasası’ndan itibaren Türkiye’deki siyasal rejimin niteliği, birçok tartışmaya konu olmuş ve Anayasa’nın bazı düzenlemeleri kafalarda farklı sorulara ve yorumlara yol açmıştı2. Yeni 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’ndan oldukça farklı hükümler getirmiş, özellikle yürütmeyi ve yürütme içinde de cumhurbaşkanını güçlendirmişti. Bu ve benzeri hususlar nedeniyle 1982 Anayasası’nın hangi rejimi öngördüğü konusunda farklı tartışmalar yaşanmıştı. Bu tartışmalar özellikle 2007 Anayasa değişikliği sonucunda cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesinin öngörülmesiyle birlikte tekrardan canlanmış ve yoğunlaşmıştı. Ardından 2010 ve 2017 Anayasa değişikliği referandumları geldi. 2017 Anayasa değişikliği ise Osmanlı-Türk anayasal gelişmeleri açısından bir kopuş yarattı. Öyle ki bu değişiklik sonucunda Türkiye’de ilk defa bir başkanlık rejimi inşa edildi.3

2017 Anayasa değişikliğinin halk tarafından kabul edilmesi sonucunda4, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girmiş oldu. Fakat uzun yıllar parlamenter rejimin kavramlarına ve kurumlarına alışmış olan toplum ve özellikle medya için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yeni kurum ve kavramlarına alışmak, sadece kullanılan kelimeler açısından bile, epey zaman aldı. Örneğin Cumhurbaşkanına, “Başkan mı yoksa cumhurbaşkanı mı demeli?”, “Kabine toplantısı kavramı doğru mu, değilse bunun yerine ne kullanılmalı?” veya “Af talebi nedir?” gibi soruların olması ve bu konularda kavram ve kafa karışıklığının yaşanması, uzun yıllar parlamenter rejim deneyimi yaşayan bir ülkenin yurttaşları için içten bile değildi. Nitekim bu karışıklıklar yaşanmaya hala devam ediyor.5

Bu karışıklıkların üzerine bir de son dönemde basına yansıyan ve muhalefetin iktidara gelirse uygulayacağını duyurduğu bir “güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş” vaadi eklendi. Dolayısıyla anayasa hukuku literatürünün detaylarına uzak olan ve olması da son derece doğal olan bir yurttaşa bu kavramların daha basit ve net bir şekilde anlatılması gerekiyor. Fakat bundan önce, bu yazının konusunu oluşturan güçlendirilmiş parlamenter rejime neden ihtiyaç duyulduğunu da anlamak gerekiyor. Özellikle bu son noktada önemli bir eşik olan parlamenter rejimden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş sürecine değinmek gerekmektedir. Güçlendirilmiş parlamenter rejimin neye karşı olduğu ve neyi sonlandırmak istediği böylelikle daha iyi anlaşılacaktır.

I. ÖNCESİ VE SONRASIYLA TARİHİ BİR DÖNEMEÇ: 2017 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
2017 Anayasa değişikliğinin mimarı olan tali kurucu iktidar, aşağıda ayrıca açıklanacak olan parlamenter rejime yönelik getirilen eleştirileri gerekçe göstererek, Anayasa değişikliğinin yerinde ve zorunda bir değişiklik olduğunu dile getirmişti. Parlamenter rejimde hükümetlerin istikrarsız ve etkisiz olduğunu dile getiren tali kurucu iktidara göre, yürütme daha güçlü olmalı, zaman kaybetmeden hemen adım atabilmeli ve böylelikle ülkeyi “tehlikelere” karşı koruyabilmeliydi. Bu son noktanın meşrulaştırılmasında özellikle ülkemizde 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi önemli rol oynamış, hükümetin “tedbir” alabilmesinin zorunluluk arz ettiği sürekli söylenir hale gelmişti. Nitekim bu darbe girişiminin hemen ardından bir olağanüstü hâl ilan edilmiş, Anayasa değişikliği referandumu da OHAL şartları altında gerçekleştirilmişti6. Anayasa değişikliği ile birlikte kuvvetler tek bir organda birleştirilmeli, böylelikle ekonomik ve toplumsal kalkınmanın da hızlıca sağlanmasının önü açılmalıydı.7 Bu noktada değinmek gerekir ki ekonomi politikalarının hızlıca gerçekleştirilmesi ve meclis denetimi ve toplumsal müzakere olmaksızın denetimden muaf tutulması sadece ülkemiz açısından değil tüm dünyada görülen neo-liberal kapitalizmin temel kurucu öğelerinden bir tanesidir. Öyle ki artık sermaye, denetim ve müzakere değil, daha fazla hız ve daha fazla icraat istemektedir. 8

Anayasa değişikliği ile siyasal rejimin belirlenmesinde esas olan yasama ve yürütme erkleri arasındaki ilişkide önemli değişikliklere gidildi. Yürütme artık, bir hükümet ya da bakanlar kurulundan değil, tek bir kişiden, cumhurbaşkanından, oluşacak ve parlamenter rejimin bakanlarından oldukça farklı olan “bakan” ya da “sekreterleri” tek bir kişi atayacak ve bakanlar Meclis’e karşı değil tek kişiye karşı sorumlu olacaktı. Üstelik Meclis’in yürütmeyi denetleyebilmesinin araçları olan, gensoru, sözlü soru ve meclis soruşturulması kaldırıldı, tüm yurttaşlar için hayati bir önem arz eden bütçe yetkisi yürütme erkine tanındı ve böylelikle Meclis’in bütçe üzerindeki kurucu yetkisi elinden alındı ve Meclis’in bütçe üzerindeki tüm denetim imkanları da ortadan kaldırıldı9. Ayrıca Cumhurbaşkanı hem siyasi parti üyesi olabilecek hem de “tarafsızlık” üzerine yemin edecekti. İkisinin aynı anda nasıl gerçekleşeceği ise hala cevapsız bırakılan soru(n)lardan bir tanesidir. Değişiklik ile ayrıca Cumhurbaşkanına Meclis’in yetki kanununa ihtiyaç duymaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi de tanınmış oldu. Böylelikle yasamanın asliliği ve yürütmenin ancak türev bir yetki olduğu ilkesi de geçerliliğini yitirdi.10

Değişiklik teklifinde başkanlık rejiminin yapısına uygun olmayan ve üstelik, tali kurucu iktidar tarafından parlamenter rejime yönelik dile getirilen eleştirilerin odağı niteliğindeki, istikrarsızlığı gerçekten yaratabilecek bir madde de bulunuyordu. Buna göre, Cumhurbaşkanı istediği zaman ve herhangi bir koşula bağlı olmaksızın seçimleri yenileyebilecek, bu durumda Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı günde yapılacaktı. Benzer şekilde Meclis, seçimlerin yenilenmesi kararını nitelikli çoğunlukla alabilirse Cumhurbaşkanı ve Meclis seçimleri aynı anda gerçekleştirilecekti. Evet, yasama ve yürütme erkleri ayrı seçimlerle oluşmalı ve yürütme erki yasama erkinin içerisinden çıkılmamalıydı fakat yine de yasama ve yürütme erkleri birbirlerinin görevine son verebilmeliydi. Böylelikle oldukça ilginç bir durum ortaya çıkmış oldu. Şöyle ki, siyasal rejimlerin tasnifinde, yasama ve yürütme erklerinin birbirlerinin görevlerine son verebiliyor olup olmaması belirleyici bir noktadır. Başkanlık rejiminin prototipi olan ABD’de yasama ve yürütme erkleri birbirlerinin görevine son veremez. Bu son özellik, parlamenter rejimin olmazsa olmaz bir özelliğidir ve başkanlık rejimine dışsal bir unsurdur. Anayasa değişikliği ile, parlamenter ve başkanlık rejimlerinin temel özellikleri bir araya getirilerek gerçekten “Türk Tipi” bir başkanlık sistemi yaratılmış, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir siyasal rejim ilk kez hayata geçirilmiştir.11

Anayasa değişikliğinin öngördüğü yenilikler hiç kuşkusuz buraya kadar anlatılanlarla sınırlı değil. Fakat Anayasa değişikliğinin siyasal rejim açısından getirdiklerini ve götürdüklerini temel özellikleriyle ifade etmiş bulunuyoruz. Nitekim söz konusu değişiklikler, bu yazının da konusunu oluşturan güçlendirilmiş parlamenter rejime geçişin zeminini yaratmış oldu. Muhalefet partileri güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişi iki sacayağı üzerine kurmuş gözüküyor. Bunlardan ilkini, 2017 öncesi yaşanan parlamenter rejimin olumsuzluklarını ortadan kaldırabilecek araçları Anayasa değişikliği ile hayata geçirebilmek ikincisini ise 2017’den sonra yaşanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin eleştirisi oluşturuyor. Bu eleştiriler özellikle, Meclis’in yetkilerinin elinden alındığı, kuvvetlerin tek bir kişinin şahsında birleştirildiği ve böylelikle kuvvetler ayrılığı ilkesinin tamamen ortadan kalktığı, yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatının bulunmadığı üzerinde yoğunlaşmış durumda. Basına yansıyan kısmıyla muhalefet partileri, güçlendirilmiş parlamenter rejim ile öncelikle parlamenter rejimin temel özelliklerini inşa etmeyi ve böylelikle hem yasamanın denetim olanaklarını tekrar yaratmayı aynı zamanda da yürütmenin istikrarını ve etkinliğini artırmayı hedefliyor. Bunun için meclis soruşturması, sözlü soru gibi araçları geri getirmeyi, rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin en önemli aracı olan “kurucu güvensizlik oyu” kurumunu hayata geçirmeyi ve Cumhurbaşkanını tekrar sembolik yetkilerle donatıp 7 yıllığına bir kere seçilebilmesini öngörüyor. Fakat yine basına yansıyan kadarıyla değişiklik önerileri, sadece yasama ve yürütme erklerinin düzenlenmesi ve birbirleriyle olan ilişkisinin yeniden kurgulamasından ibaret değil. Bu açıdan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş vaadi, siyasal rejimi de içerisine alan bir siyasal sistem değişikliği olarak gözükmektedir. Siyasal rejim açısından rasyonelleştirilmiş parlamenter rejimin araçlarını öngören bu değişiklik önerilerini bütünlüklü bir şekilde kavrayabilmek adına parlamenter ve rasyonelleştirilmiş parlamenter rejimin özellikleri kısaca ele almak gerekmektedir.

II. PARLAMENTER REJİM ve RASYONALLEŞTİRİLMİŞ PARLAMENTERİZM NEDİR?
Yürütme organının, Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu olmak üzere iki kanatlı olduğu, yasama organının içerisinden çıktığı ve ona karşı sorumlu olduğu siyasi rejime parlamenter rejim adı verilir. Yürütme organının bir kanadı tarafsız ve sembolik yetkilere sahip cumhurbaşkanı/devlet başkanı diğer kanadı ise siyasi sorumluluk üstlenen ve gerçek yetkilere sahip olan bakanlar kuruludur. Klasik parlamenter sistemde yasama ve yürütme organlarının ellerinde birbirlerine karşı kullanabilecekleri hukuki araçlar bulunur.12 Yasama organı yürütme organını gensoru yoluyla her zaman denetleyebilir ve böylelikle vereceği güvensizlik oyuyla yürütme organının görevine son verebilir.13 Benzer şekilde yürütme organı da yasama organını feshetme imkanına sahiptir. Parlamenter rejimi öngören 1961 ve 1982 Anayasaları ise yasamanın feshedilmesinden değil, seçimlerin yenilenmesi kavramından bahseder. Bunun nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde yasamanın sürekliliği ilkesinin hâkim olmasıdır ve bu ilke 1921 Anayasası’ndan itibaren Türk anayasalarındaki yerini korumuştur.14

Rasyonelleştirilmiş parlamenter rejim ise, yukarıda kısaca temel özellikleri bahsedilen parlamenter rejim ile yönetilen ülkelerin karşılaştığı siyasal sorunların çözümü için öngörülen araçları işaret etmektedir. Rasyonelleştirilmiş parlamenter rejimin araçları tarihsel olarak ilk defa Almanya’da 1949 Bonn Anayasası ile öngörülmüştür. Almanya’nın rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin araçlarını geliştirme ihtiyacı özellikle Weimar Cumhuriyeti döneminde parlamenter rejimde yaşanan istikrarsızlıktan doğmuştur. Almanya’yı uzun yıllar hükümet krizleriyle boğuşan ve sonunda Beşinci Cumhuriyet Anayasası (1958 Anayasası) ile bu istikrarsızlıktan kurtulan Fransa izler. Hatta öyle ki Fransa’da Dördüncü Cumhuriyetin on üç yıllık parlamenter rejim deneyiminde yirmiden fazla hükümet kurulmuştur15. Ülkemizde de 1961 Anayasası döneminde yaşanan hükümet krizleri ve Cumhurbaşkanı seçiminde yaşanan tıkanıkların tekrarlanmamasına yönelik 1982 Anayasası ile birtakım araçlar öngörülmüştür. Bu açılardan 1982 Anayasası’nın rasyonelleştirilmiş parlamentarizm yönünde bir eğilim taşıdığı söylenebilir.16 Peki, Almanya, Fransa ve ülkemizde görülen ve aşılması için rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin araçlarından faydalanılan bu sorunlar nelerdir? Parlamenter rejimin karşılaştığı sorunlar, hükümet istikrarsızlığı ve hükümetin etkinsizliği olmak üzere ikiye ayrılarak incelenebilir.

III. HÜKÜMET İSTİKRARSIZLIĞI ve RASYONALLEŞTİRİLMİŞ PARLAMENTERİZM ARAÇLARI
Parlamenter rejime yönelik getirilen önemli eleştirilerden birisi olan istikrarsızlık sorunu, esas olarak yürütmenin ikinci kanadı olan bakanlar kurulu için geçerlidir. Yürütmenin iki kanadı (devlet başkanı/bakanlar kurulu) arasında yaşanabilecek uyuşmazlıklar, devlet başkanının sembolik, tarafsız ve siyaseten sorumsuz olması sebebiyle istikrarsızlık sorunu doğuracak nitelikte değildir. Parlamenter rejime yönelik eleştirilerin odağını oluşturan ve ülkemizde de çeşitli dönemlerde sıklıkla ifade edilmiş olan istikrarsızlığın esas kaynağı, koalisyon hükümetleridir.17 Fakat hemen belirtmek gerekir ki, bir ülkede koalisyon hükümetlerinin olması, o ülkenin siyasal rejim tercihinden değil çok partili siyasi parti sisteminden kaynaklanır. Duverger’nin de belirttiği gibi “eski parlamentarizmden yeni parlamentarizme geçiş doğrudan doğruya partilerin gelişmesine bağlıdır.”18 Siyasi partiler arasında önemli ayrımların olduğu ve siyasi partilerin birbirlerine yakın oy aldığı bir ülkede, yürütmenin koalisyon hükümetiyle oluştuğu ve etkisizleştiği, buna karşılık yasama organının etkisini artırdığı görülmektedir.19

Ülkemizde uzun senelerdir siyasetçiler tarafından dile getirilen yanlış bir görüş, parlamenter rejimin mutlak suretle koalisyon yarattığı, koalisyonların çeşidi ne olursa olsun muhakkak olumsuz bir anlam taşıdığı, fakat başkanlık rejiminin koalisyonsuz ve etkili bir hükümet oluşturduğu görüşüdür. Bu görüş 2017 Anayasa değişikliği ardından kurulan siyasi ittifak/koalisyon ile boşa çıkmıştır.20 Çok parti sistemine sahip ülkeler için rasyonelleştirilmiş parlamenter rejim, istikrarsızlık sorununu çözmek açısından uygun bir araç olarak durmaktadır. Bu araçların tamamına bu yazıda değinmek mümkün olmasa da rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin en önemli araçlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Yapıcı Güvensizlik Oyu: Rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin en önemli aracı yapıcı (kurucu) güvensizlik oyudur. Kurucu güvensizlik oyu, hükümetin siyasal sorumluluğuna giderek onu düşürmek isteyen muhalefet partilerinin önüne, anayasada belirlenen sayısal sınırlamanın ötesinde önemli bir koşul daha çıkartır. Yapıcı güvensizlik oyu ile hükümeti düşürmek isteyen yasama çoğunluğu aynı zamanda onun yerine gelecek olan hükümeti de belirlemelidir.21 Yani bu usulde sadece gidecek olanı değil gelecek olanı da belirlemek gerekir. Yapıcı güvensizlik oyunun hükümet istikrarını sağlamak açısından iki önemli işlevi olmaktadır. Birincisi “hükümeti düşürmek isteyen yasama çoğunluğunun yeni hükümet konusunda da anlaşma zorunluluğu”nun olmasının mevcut hükümeti düşürmeyi zorlaştırmasıdır. Keza sadece hükümeti düşürmek için ortaklaşmak hem hükümeti düşürmek hem de yeni hükümet konusunda ortaklaşmaktan çok daha kolaydır. İkincisi ise böyle bir zorluk aşılsa bile mevcut hükümetin düşür düşmez yerine yenisinin, herhangi bir siyasal çalkantı yaratmaksızın, belirlenebiliyor olmasıdır.

2- Fesih Tehdidi Altında Güvenoyu: Milletvekillerinin, kendi görevlerinin de sona ermesini göze almadan hükümete güvenoyu verememesi, “fesih tehdidi altında güvenoyu” olarak adlandırılır.22 Başka bir şekilde söylemek gerekirse, yasama organı yürütme organının güvenoyu istemini reddederse, kendi görevini de sonlandırmış olur. Böylelikle yürütmeye dolayı bir şekilde seçimleri yenileyebilme yetkisi tanınmaktadır. Alman Anayasası’nın 68. Maddesinde fesih tehdidi altında güvenoyu şu şekilde düzenlenmiştir: “Federal Başbakanın kendisine güvenoyu verilmesi hakkındaki önergesi Federal Meclis [Bundestag] üyelerinin çoğunluğunun oylarıyla kabul edilmemişse, Federal Cumhurbaşkanı, Federal Başbakanın önerisi üzerine, 21 gün içinde Federal Meclisi feshedebilir. Federal Meclisin, üyelerinin çoğunluğuyla yeni bir Federal Başbakanı seçtiği durumda, fesih hakkı düşer.”

3- Zımni Güven veya Hükümetin Göreve Başlaması İçin Düşük Oy Sayılarının Aranması: Klasik parlamenter rejimde hükümetlerin göreve başlaması için yasama organının güvenoyunu alması bir zorunluluktur. Rasyonelleştirilmiş parlamentarizmde bu zorunluluk ya tamamen kaldırılır ya da kolaylaştırılır. Zımni güven olarak da adlandırılan ve hükümetin göreve başlamasını hızlandırıp kolaylaştıran ilk yöntemde23 yürütme organının göreve başlaması için yasama organının güvenoyunu alma zorunluluğu bulunmaz. Diğer yöntemde hükümetlerin göreve başlaması için güvenoyu alınmasının zorunluluğu bulunur fakat bu zorunluluk kolaylaştırılır. Bunun en tipik biçimi, güvenoyu için meclis üye tam sayısının salt çoğunluğu yerine, “toplantıya katılanların” salt çoğunluğunun aranması ve sadece güvensizlik oylarının sayılmasıdır. 1982 Anayasası’nın 96. Maddesinin ilk halinde aynı kolaylaştırıcı usul benimsenmişti.

4- Hükümeti Düşürmenin Zorlaştırılması: Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm, hükümetlerin kurulmasını kolaylaştırırken düşürülmesini ise zorlaştırmaktadır. Hükümetlerin düşürülmesinin zorlaştırılması adına en etkili yöntem, güvensizlik oylamasında meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun aranmasıdır. Hükümeti düşürmenin zorlaştırılması olarak bir diğer yöntem, güvensizlik önergesi verebilme yetkisinin zorlaştırılması ya da kısıtlandırılmasıdır. Alman ve Fransız Anayasalarında düzenlenen kısıtlandırma usulü ile gereksiz yere güvensizlik önergesi verilmesinin ve hükümeti yıpratmak adına kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.24

IV. HÜKÜMET ETKİNSİZLİĞİ VE RASYONALLEŞTİRİLMİŞ PARLAMENTARİZM ARAÇLARI
Parlamenter rejime yönelik eleştirilerin diğer bir büyük kampı, hükümetlerin etkisiz kaldığı, hantallaştığı ve “iş göremediği”dir. Ülkemizde de gerek siyaset arenasında gerekse akademisyenler arasında yaygın olarak öne sürülen bu görüşe göre yürütme organına etkinlik kazandıracak araçlara ihtiyaç vardır. Bu araçlar olmaksızın yürütme organı istediği icraatları yapamamakta ve adeta kabuğuna çekilmektedir. Bu görüş doğrultusunda birçok devletin anayasalarında yeni araçlar öngörülmüştür. Bu araçlar hükümetlerin kanun tasarılarının kabulünü kolaylaştırmak ve hükümetlere kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi tanımak olarak ikiye ayrılabilir.

1- Hükümetlerin Kanun Tasarılarının Kabulünün Kolaylaştırılması: Hükümetlerin kolay bir şekilde istedikleri kanunu çıkartabilme amacı güden bu araçların en etkililerinden biri giyotin olarak adlandırılan usuldür. Fransız Anayasası’nın 49. maddesinde ilk defa düzenlenen bu usule göre, yürütme organı bir kanun tasarısıyla meclisin karşısına çıktığında, yasama organına adeta “ya bu kanunu kabul et ya da beni görevden düşür” demektedir. Böylelikle sıradan bir kanun tasarısı olmaktan çıkan bu kanun tasarısı kabul edilmezse, yürütme organının görevine son verilmelidir. Yasama organı hem kanun tasarısını kabul etmez hem de yürütme organının görevine son veremez ise, o kanun tasarısı kabul edilmiş sayılır.

Kanun tasarılarının kabulünün kolaylaştırılmasına yönelik bir diğer araç blok oylama usulüdür. Bu araç ile madde madde oylanması gereken bir kanun tasarısı, blok halde oylanır ve yasama organına tek tek maddeler üzerinde değişiklik yapma yetkisi tanınmaz25.

2- Hükümetlere Kanun Hükmünde Kararname Çıkartma Yetkisi Tanımak: Hükümete kanun hükmünde düzenleme yapabilme yetkisi tanımak, hükümet etkinliği açısından önemli bir araçtır. Böylelikle hükümetin kanunlarla aynı seviyede bir düzenleme yapabilmesiyle yetinilmez. Hükümet aynı zamanda yasama organın çıkardığı kanunlar üzerinde değişiklik de yapabilir. Hükümetlerin kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi, yasama organının “yetki yasası” çıkarması şartına bağlı olabileceği gibi, böyle bir yetkilendirme yasasına ihtiyaç duymaksızın Fransız Anayasası’nda olduğu gibi doğrudan doğruya anayasadan kaynaklı bir yetki de tanınabilir.

SONUÇ
Yazının giriş bölümünde, Türkiye’de siyasal rejim tartışmalarının gerek siyaset gerekse hukuk arenasında önemli bir yer kapladığını söylemiştik. Özellikle 2017 Anayasa değişikliği sürecinde ve değişikliğin referandum sonucunda kabul edilmesiyle birlikte rejim tartışmaları hem siyasetin hem de hukukçuların önemli bir uğraşı olageldi. Muhalefet partileri 2017 Anayasa değişikliğini çeşitli yönlerden eleştirdi ve yakın zaman önce kendilerinin iktidara gelmesinin ardından güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüleceğini duyurdu. Peki, muhalefetin “güçlendirilmiş parlamenter sistem” olarak basına yansıyan anayasa ve yasa değişikliği vaatlerinin bir bütün olarak rasyonelleştirilmiş parlamentarizm araçları olduğu söylenebilir mi? Muhalefetin duyurduğu güçlendirilmiş parlamenter sistem, rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin kurucu güvensizlik oyu gibi önemli araçlarını kapsasa da ondan daha geniş bir siyasal sistem kurgusudur. Bu düzenlemelerin içerisine, siyasi partiler, seçim (ülke seçim barajı oranının düşürülmesi), temel hak ve özgürlükler ve hatta YÖK gibi bazı anayasal kurumlar dahi girmektedir. Dolayısıyla yazıda da ifade edildiği üzere muhalefet partilerinin değişiklik önerileri yalnızca siyasal rejime değil, onu da kapsayan bir siyasal sisteme yöneliktir.

Rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin bir kısmına bu yazıda değindiğimiz birçok aracı bulunmaktadır. Yapıcı güvensizlik oyu, bu araçların içerisinde en önemlisi olarak gözükmektedir. Muhalefetin basına yansıdığı kadarıyla öngördüğü yeni siyasal rejimde, yapıcı güvensizlik oyu da bulunmaktadır. Böylelikle yürütmenin istikrarı amaçlanmıştır. Yapıcı güvensizlik oyu bu amacı gerçekleştirmek için yerinde bir usuldür. Hükümet istikrarı adına, fesih tehdidi altında güvenoyu, hükümetin kurulmasını kolaylaştırma ve düşürülmesini güçleştirme gibi başka araçlar da bulunmaktadır. Hükümetin etkinliği açısından ise, yürütme organının kanun tasarılarının kabulünün kolaylaştırılması ve hükümete kanun gücünde düzenleme yapma yetkisinin tanınması iki önemli seçenek olarak durmaktadır.

Rasyonelleştirilmiş parlamentarizme yönelik vurgulanması gereken bir diğer önemli husus ise, sadece yürütme organını güçlendirmeye yönelik araçların önemsemesi ve “istikrar” adına yasama organının yürütme organını denetleyebilmesinin göz ardı edilmesinin yaratacağı tehlikelerdir.26 Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm, kuvvetlerin yürütme organında birleştirilmesi tehlikesini potansiyel olarak bünyesinde taşımaktadır. Bu potansiyelin gerçekleşmemesi gerekir. Bunun için etkili bir denge ve denetim mekanizması sağlanmalı ve yasama organı güçlendirilmelidir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki rasyonelleştirilmiş parlamentarizm araçları kullanılsa dahi bir siyasal rejim istikrarsızlık yaratabilir. İstikrarsızlık siyasal rejim tercihinden değil, partilerin yapısı, parti sistemi ve toplumsal gruplar arasındaki kopukluktan kaynaklanır. Hükümetin istikrar ve etkinliğini öngören en ideal bir anayasa bile gerçek toplumsal ve siyasal yaşantının çalkantısı karşısında etkisiz kalmaya önünde ya da sonunda mahkûm olacaktır.

1 Quo Vadimus, Latincede “Nereye Gidiyoruz?” anlamı taşıyan ve genellikle kriz dönemlerinde kullanılan bir deyimdir.
2 Tanör, B. / Yüzbaşıoğlu, N., 1982 Anayasası’na Göre Türk Anayasa Hukuku, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s.205. 1982 Anayasası’nın öngördüğü siyasal rejimin farklı tanımlamaları için bkz. Kanadoğlu, O.K./ Duygun, A.M., Anayasa Hukuku’nun Genel Esasları, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2021, s. 312.
3 Fakat yansıtılanın aksine sadece bir tane başkanlık rejimi bulunmuyor. Patronlu başkanlık rejimi, koalisyonlu başkanlık rejimi ya da hiper başkanlık rejimi gibi farklı niteliklerde başkanlık rejimleri mevcut. Türkiye’de 2017 değişikliği sonrasında hangi başkanlık rejiminin getirildiği ise ayrı bir inceleme konusu. Bu konuda bkz. Kanadoğlu, K. Patronlu Bir Hiper Başkanlık Teklifi, Hukuk Defterleri, Şubat 2017, sayı 5.
4 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen referandum sonucunda oyların %51,41’i evet yönünde olmuşsa da seçim devam ederken YSK’nın mühürlenmeyen oy ve pusulaların geçerli kabul edilmesine yönelik kararı eleştirilmişti. Bu konuda detaylı bir inceleme için bkz. Duygun, A. M., “Yüksek Seçim Kurulu’nun 16 Nisan 2017 Halkoylamasına İlişkin Verdiği “Mühürsüz Zarf ve Pusula” Kararı ve Bu Karara İlişkin Başvuru Yolları”, Hukuk Defterleri, sayı 7.
5 Örneğin hala pandemi sebebiyle alınan kararları basına duyuran medyanın büyük bir bölümü “Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin” toplandığından söz ediyor. Hâlbuki Anayasa’da “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” diye bir kurum bulunmuyor.
6 OHAL ilanını gerektirecek koşullarda Anayasa değişikliği gerçekleştirilmesinin eleştirisi için bkz. Kaboğlu İ., Parlamenter Rejimin Olağanüstü Halde Kaldırılması (çev. Gülden K.), Ankara Barosu Dergisi, 2017/4.
7 Şenöz E., Anayasa Değişikliği ve İstikrar, Hukuk Defterleri, sayı 5. (https://hukukdefterleri.com/anayasa-degisikligi-ve-istikrar/)
8 Bkz. Yaşlı. F, Anayasa Tezleri: Rejim Değişikliği, Kurucu İktidar, Egemen Diktatörlük, Hukuk Defterleri, sayı 2. (https://hukukdefterleri.com/anayasa-tezleri-rejim-degisikligi-kurucu-iktidar-egemen-diktatorluk/)
9 ANAYASADER, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Üzerine Teknik- Bilimsel Rapor, 2017, s.37.
10 AYM, E.2018/91, K.2020/10, 19/02/2020, § 110.
11 Gözler. K, Elveda Kuvvetler Ayrılığı, Elveda Anayasa, 2017. (https://www.anayasa.gen.tr/elveda-anayasa-v2.htm)
12 Selin. E., Parlamenter Rejim Nedir?, içinde, Türkiye’nin Anayasa Gündemi, Kaboğlu. İ (Der.), İletişim Yayınları, 2016, s.70.
13 Gözler K., Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm, Anayasa Hukukunun Gen,el Teorisi, Bursa, Ekin, 2010, Cilt I, s.621.
14 Tanör B., Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2017, s. 289.
15 Doğru C., Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2017, s.82.
16 Özbudun E., Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2017, s. 66.
17 Aktaş. H, Hükümet Sistemlerinin Tıkanma Noktaları ve Alternatif Çözüm Yolları Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2016; 6 s. 219.
18 Duverger M., Seçimle Gelen Krallar, Kelebek Yayınevi, İstanbul, s.106
19 Yücel B., Parlamenter Hükümet Sisteminin Rasyonelleştirilmesi ve Türkiye Örneği, Adalet Yayınevi, Ankara 2009,s.97
20 Akartürk E A./ Küçük T S., Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Adalet Yayınevi, Ankara 2021, s. 75. Ayrıca belirtmek erekir ki parlamenter rejimin başat ülkesi ve tarihsel kurucusu olan İngiltere, iki parti sisteminin doğrudan bir sonucu olarak kolay kolay koalisyon hükümetleriyle karşılaşmamaktadır. İngiltere örneğinin de gösterdiği gibi, koalisyonlar siyasal rejimin değil parti sisteminin bir sonucudur.
21 Yücel, s.160.
22 Gözler, s.621.
23 Doğru, s.40.
24 ibid. s.45.
25 Gözler, s.64.
26 Akartürk E A./ Küçük T S., s. 144.