Hukuk Güldürür mü Ofansif Mizah ve Sanat Özgürlüğü

MENU

Hukuk Güldürür mü? Ofansif Mizah ve Sanat Özgürlüğü

Yazar: Ar. Gör. Merve Selin Şohoğlu

Morreall, mizah için, uyuşmazlık1, üstünlük ya da rahatlama2 olması gerektiğinden bahseder. Üstünlük kuramına baktığımızda, Baudelaire de gülmenin, insanın kendisini yüksek görme düşüncesinin bir sonucu olduğunu ifade eder.

Aslında mizah, ister yazıyla, ister konuşmayla, isterse karikatür gibi çizimle yapılsın; bireylerin zihninde sarsıntıya sebep olarak, kendini ve toplumu sorgulatır. Ofansif mizah dediğimizde akla nasıl saldırı geliyorsa; karikatür de kelime anlamı itibariyle İtalyanca saldırı anlamına gelen “caricare” sözcüğünden türetilmiştir. Bu nedenle saldırı aslında, karikatürde kendinden mündemiçtir.

Ofansif mizah, süper egoya karşı gelen mizah olarak tanımlanabilir. Toplumun kabul ettiği normları mizah konusu yapan, bu nedenle çoğu bireyi rahatsız eden, “bu konuda da şaka yapılmaz ki” denilebilen mizah türüdür. Ofansif materyaller çoğunlukla yasadışı olan müstehcenlik, istismar, ırkçılık ve nefrettir. Bu nedenle ofansif mizah, toplumda tabu olarak kabul edilen anlayışın karşısında yer alır.

Aslında tanımlara baktığımızda ofansif ve ofansif olmayan mizahın kesin çizgilerle birbirinden ayrıldığını söylemek mümkün değildir. Mizahın sunulmasının yollarından olan ve sanat olduğu kabul edilen, karikatür ve stand-up gösterileri, tamamı olmasa bile kimi zaman içinde ofansif mizah sayılabilecek materyaller barındırabilirler.

Bununla birlikte, ister ofansif sayılsın ister sayılmasın, söylemin sanat kapsamında ele alınabilmesi ve nefret söyleminde değerlendirilmemesi için, bağlamından koparılmaması gerekir. Bu nedenle sanatçının yaptığının espri olması, bunu bir mizah gösterisinde yahut karikatür çizerek yapması, sanatçının nefret söylemini eyleme dönüştürecek bir gücünün olmaması ve hitap ettiği kitle değerlendirilmelidir.

Burada önemli noktalardan biri, sanatçının hitap ettiği kitlenin bunun mizah olduğunu anlayabilecek olmasıdır. Ofansif mizah, tarizle de yapılabileceğinden, karşı taraf söylenen şeyin aslında tam tersinin söylendiğini de anlayabilmelidir. Fakat bu mizahın ne mizah olması için gereklidir; ne de söylenenlerin hukuki durumunu değiştirir. Bu ancak seyircinin ya da okuyucunun sübjektif yargısı olabilir ve ifade edilmek istenen anlaşılmadığı takdirde kötü mizah olarak eleştirilebilir.

Ayrıca, azınlık hakkında mizah üreten sanatçının, bu azınlığa mensup olması da, mizahı nefret söyleminden ayıran bir nokta olarak görülmektedir. Olayın bağlamdan koparılmaması gerektiği görüşüne katılsam da, sadece, kişinin mizah yaptığı azınlığa mensup olması uygun bir savunma değildir. Kişinin topluluğa dahil olması, o topluluk hakkındaki ifade ve daha özelinde sanat özgürlüğünü sınırsız kılmayacaktır, kılmamalıdır.

Günümüzde sanatın ne olduğu yahut neyin sanat olduğu konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Ancak bu tanımın ortaya konması, en azından sınırlarının çizilebilir olması, bir eserin sanat eseri olup olmadığını belirlemek, onun sanatsal ifade özgürlüğünden yararlanıp yararlanamayacağını ortaya koymak bakımından önemlidir. Alman Anayasa Mahkemesi Mephisto kararında “sanatçının3, özgür ve yaratıcı bir süreçle, kendi hissettiğine, öğrendiğine veya deneyimlediğine, kendi seçtiği bir iletişim aracıyla algılanabilir bir biçim vermesi” olarak sanatı tanımlamıştır. Bununla beraber Mahkeme bir başka kararında, sanat ile sanat olmayan arasındaki ayrımın yapılmasının zorunlu olduğunu ancak iyi ve kötü sanat ayrımının belirlenemeyeceğini, dolayısıyla hangi eserin daha fazla korumaya layık olduğunun değerlendirilmesinin yapılamayacağını ifade etmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise, neyin sanat olduğunun belirlenmesi konusunda tarafların ilgili eserin sanat eseri olup olmadığı hususundaki uzlaşmalarına bağlı kalmıştır.4 Bununla birlikte Müller ve diğerleri /İsviçre kararında, sanatsal ifadeyi, kültürel, siyasi ve sosyal bilginin ve fikirlerin paylaşımda araç olarak görmektedir.

Sanatın nedir yahut bu bir sanat eseri midir ve buna bağlı olarak sanat özgürlüğü kapsamında görülmeli midir sorularının cevabını ne hakim ne de bilirkişi verebilir, bunların cevabı sübjektif yargılara ve kişilerin estetik anlayışına göre değişeceğinden, sanat eseri meydana getirmiş olan kişinin beyanını esas almak gerekir. Burada sınır, hakkın kötüye kullanılması haliyle çizilir.

Sanat özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) ayrıca düzenlenmemiştir, AİHM tarafından ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. madde kapsamında ele alınmaktadır. İfade özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmazı ve sadece genel kabul gören, zararsız veya önemsiz fikir veya haberler için değil; aynı zamanda devlete veya toplumun bir kısmına aykırı gelen, kuraldışı, şaşırtıcı veya endişe verici fikir veya haberlerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu kabul edilmektedir5. Aynı zamanda Mahkeme içinde gerçeğin abartılması ve çarptırılmasını barındıran hicivi de sanatsal ifade özgürlüğü olarak görmüştür. Bununla birlikte kararda, skecin bir, sanatsal eylem kılığında bir miting haline geldiğini ve eğlence formunu kaybettiğini belirterek, madde 17’ye atıfla ifade özgürlüğünün Sözleşme’de öngörülen hak ve özgürlükleri yok etmeyi amaçlayan ifadeler yönünden geçerli olmayacağını belirtmiştir.6

Nitekim ABD’de benzer bir yaklaşım sergilenmiş, hatta ifade özgürlüğü ve sanat özgürlüğü AİHM kararlarından daha geniş yorumlanmıştır. Brandenburg v. Ohio Davası’nda yüksek mahkeme, şiddet bakımından genel bir taraftarlık ve şiddeti tahrik kavramları arasında fark gözeterek genel bir şiddet taraftarlığını dahi ifade özgürlüğü içinde görmüş, özellikle sanat eserleri yayınlarında, ifade özgürlüğünün sınırlarının daha dar yorumlanması gerektiği ifade edilmiştir. Amerikan Yüksek Mahkemesi tarafından geliştirilen ve kabul gören doktrine göre, ifade özgürlüğünün sınırı açık ve mevcut tehlike belirlemektedir. Tehlikenin açık olması tehlikenin şüpheye mahal bırakmayacak şekilde olması demekken; tehlikenin mevcut olması kullanılan ifadenin zarar yaratma ihtimalinin kesine yakın olması demektir. Sırf tehlike ihtimali içermesi o ifadeyi ifade özgürlüğü kapsamında görmemeyi sağlamaz.

T.C. Anayasası’na baktığımızda ise, sanat özgürlüğünün sınırları ifade özgürlüğüne göre, daha geniş; sınırlama sebepleri daha dar düzenlenmiştir İfade özgürlüğü “…, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir” iken; sanat özgürlüğü ve bunu yayma hakkı ancak, “Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla” icra edilirse sınırlanabilir.

Bu sınırlamalara girdiği takdirde sanat eserini yaratan sanatçının ceza hukuku bakımından da sorumluluğunun doğması söz konusu olabilmekte ve ülkemizde çoğunlukla, konumuz kapsamında, hakaret, cumhurbaşkanına hakaret, suçu ve suçluyu övme, halkı kin veya düşmanlığa tahrik veya aşağılama, müstehcenlik suçlarından soruşturma açılmaktadır. Ceza hukukunun “ultima ratio” ve ölçülülük ilkeleri göz önünde bulundurularak, bu sınırların ceza hukukuyla korunmasının gerekliğinin tartışması bir yana, söz konusu suçlara baktığımızda, hepsinin tehlike suçları olduğunu görüyoruz. Örneğin halkın belirli bir kesiminin aşağılanması suçu soyut tehlike suçu olarak karşımıza çıkmakta ve gerek ifade özgürlüğünü gerekse sanat özgürlüğünün sınırlandırılabilmesi için insan hakları hukukunda belirtilen açık ve yakın tehlikenin oluşma şartı aranmadan, bu şartın oluştuğu varsayılarak cezalandırmaya gidilebilmektedir. Somut tehlike suçlarında ise, soyut tehlikeden farklı olarak, tehlikenin oluşması beklenir. Bununla birlikte uygulamada, tehlike oluşmadan da bu suçlardan dolayı ceza verildiğini görmekteyiz; bu da sırf kanuna açık ve yakın bir tehlike oluşmasının şart olarak yazılmasının yeterli olmadığı, somut olayda mahkemelerin, açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkıp çıkmadığının araştırılması gerekliliği görülmektedir.

Bu nedenle Kanunda soyut tehlike suçu olarak düzenlenmiş olan suç tiplerinin, somut tehlike olarak değiştirilmesi ifade özgürlüğünün kısıtlanması kriterlerine uygun olacağı gibi; somut tehlike suçları dayanak gösterilerek görülen davalarda, açık ve yakın tehlikenin ispatlanması hem ifade özgürlüğü hem de kanunilik ilkesi bakımından önem arz etmektedir.

Sanat özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi politiktir bu nedenle kamu otoritelerinin keyfi müdahalelerinden korunması gerekir. Cezalandırma, sansür ve tazminat kamu otoritelerinin yıldırma araçları haline gelmemelidir. Zira, demokrasinin, çoğunluğun tiranlığına dönüşmesini engelleyecek olan, azınlıkların fikirlerini rahatça dile getirebilecekleri bir ortamın sağlanmasıdır; fikirlerin en etkili biçimde dile getirilmesinin yolu ise sanattır. Nasıl ki, iktidar çeşitli araçlarla gücünü pekiştirmeye çalışmaktaysa, toplumlar da iktidarlara karşı verilen mücadelede sanatın gücünden faydalanmaktadır.

Fakat bu noktada şunu da unutmamak gerekir ki, sanat bazen de iktidarın bir silahı olarak karşımıza çıkabilir. Örneğin, ABD’de de yüzlerini siyaha boyayan beyaz komedyenler, siyah insanları, aptal ve suça yatkın olarak temsil etmiş, bu temsilleri güldürü yoluyla, iktidarın yanında ve ayrımcılığa uğrayanın karşısında kullanmışlardır. Bu durum da güçlünün yanında ve karşısında olan mizah aynı kefeye konulabilecek midir? Örneğin 2 Temmuz 2014’te yayınlanan “Madımak Mıklası Tarifi” nde mizah maskesinin altında yatan nedir? Fonksiyonel olarak fark gözetsek de, hukuksal açıdan eşitlik ve objektiflik gereği fark gözetemeyeceğimiz açıktır. Bu noktada sanatsal ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğü açısından bir fark ortaya çıkmaktadır. İfade özgürlüğü, öncelikle demokrasinin mihenk taşlarından biri olarak görülmekte ve demokrasinin gerçek anlamına ulaşabilmesi için korunmaktadır. Oysa sanatsal ifade özgürlüğünün öncelikli amacının bu olduğu tartışmalıdır. Bu tartışma bizi yıllardır süren ve hala çözülememiş olan sanatın sanat için mi yoksa toplum için mi olduğu tartışmasına götürecektir. Amacımız bu tartışmaya bir çözüm bulmak değildir. Ancak böyle bir tartışmanın varlığı ve çözüme ulaştırılamayışı bile, sanat özgürlüğünün öncelikli amacının sadece toplum için olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, sırf toplum için olan sanat anlayışını korumak, sanatın sanat için yapıldığı zamanları dışlamak, kişinin manevi varlığını geliştirme hakkını da dışlamak olacaktır.

Aksi düşünce aynı zamanda, güçlüyü zayıflatmayacağı gibi, zayıfı daha da zayıflatabilir. Bu nedenle tepkiyi devletten daha ziyade, izleyicinin vermesi, daha doğru olacaktır. Nefret ise, sanatla ve sanatçıyı cezalandırarak değil; konuları tabu kabul edip üzerini örtmekle sıradanlaşmaktadır. Ofansif mizah içeren gösterilerde, tabu olarak görülen konularla, seyircinin yüzleşmesi sağlanır. Bu nedenle politik doğrucu mizahtan çok daha fazla dönüştürme gücüne sahiptir.

Bununla beraber AİHM’in 17. madde kapsamında gördüğü ve sanatsal ifade özgürlüğünün kötüye kullanılması anlamına gelebilecek, sanat maskesi altındaki şiddete tahrik eylemleri, özgürlük kapsamında görülemez.

1 Birbirine zıt ya da birbiriyle uyuşmayan durumların aynı zamanda olması, bir dengesizlik halidir.
2 Freud’a göre, bastırılmış duygular mizahla açığa çıkar ve duygusal boşalma yaşanır.
3 Kişinin sanatçı olmasına yahut sanatçı olarak tanınmasına gerek yoktur. Sanatçı olmayan kimseler de, sanat eseri meydana getirebilirler.
4 Tatar ve Faber/Macaristan kararında tarafların uzlaşısını, kabul etmemiştir.
5 Otto Preminger Institüt/Avusturya kararında, AİHM sanat eserlerinin, fikir ve düşünce alışverişinin, demokratik toplumun temel unsurunu oluşturacağını belirtmiştir. Söz konusu kararda,:
“Sanatçı, yaratıcı eseri aracılığıyla dünya üzerinde kişisel bir vizyonu dile getirmekle kalmaz, aynı zamanda, içinde yaşadığı toplumu nasıl göründüğünü de ortaya koyar. Bu nedenle, sanat kamuoyunu biçimlendirmekle kalmaz, aynı zamanda kamuoyunun bir ifadesi olur ve halkın günün temel sorunlarıyla yüzleşmesini sağlayabilir”.

6 M’ Bala M’Bala/Fransa